Osmanlı Sarayı’nda bir sosyalist ŞEHZADE ABDULKADİR
Şehzade Osman Ertuğrul’un vefatı ve cenaze töreni Osmanlı
tartışmalarını yine gündeme getirdi. Anlamaktan ziyade anlatmayı seven
bir toplumuz. Anlatırken de öç alır duygusuyla konuşuyoruz.
Tartışmalarda çok gerginiz. Halbuki Osmanlı Sarayı’nda çok renkli
olaylar, kişiler vardı. Bunlardan biri de II. Abdulhamid’in oğlu Şehzade
Abdulkadir Efendi’ydi...
YILLAR önce yazmayı düşündüğüm bir kitap projesinin adı şuydu:
“Saray’dan Çıkan Sosyalistler.”
Bu kitaptan kastım padişahların, şehzadelerin, sultanların “sosyalist” olanlarını bulup çıkarmak değildi kuşkusuz!
Nâzım Hikmet’ten Abidin Dino’ya kadar tanınmış birçok sosyalistin
dedesi-büyükbabası Osmanlı Paşası idi. Onları yazacaktım. Türkiye
solunun yaşadığı topraklara “yabancı” oluşuna, “Osmanlı aristokrasisine”
bağlı ailelerin çocukları mı neden olmuştu? Bu soruya yanıt
arayacaktım.
Dediğim gibi bu yıllar öncesinin projesiydi; köprünün altından çok sular aktı...
Ama bir gün bu sayfada hangi Osmanlı padişahının “solcu” hangisinin “sağcı” olduğunu yazacağım!
Örneğin; Fatih Sultan Mehmed “solcu”ydu; oğlu II. Beyazıd ise kesinlikle “sağcı”!
Neyse, gelelim Osmanlı tarihinin tek sosyalist hanedan üyesine...
II. Abdulhamid’in aşkı
Prenses Talustan, Kabardey Çerkeslerindendi.
Babası Kabardey Prensi İbrahim Talustan, annesi Gürcü Prensesi Şahika İffet Lortkipanidze idi.
5 Mayıs 1858 doğumluydu.
Bir akrabası aracılığıyla Osmanlı Sarayı’na alındı. Adı “Bidar” olarak değiştirildi.
Otuz iki yaşındaki Şehzade Abdulhamid, on yedi yaşındaki bu son derece güzel ve cüretkâr prensesi ilk gördüğünde âşık oldu.
1875’te evlendiler.
Evlilik uğurlu geldi; Şehzade Abdulhamid 1876’da “II. Abdulhamid” adıyla tahta çıktı.
O yıl kızları Naime Sultan doğdu. II. Abdulhamid, Dolmabahçe Sarayı’ndaki bu doğumu, “Benim cülus kızım” diye kutladı.
Yeni taşındıkları Yıldız Sarayı’nda ise 1878 yılında oğulları dünyaya geldi: Şehzade Abdulkadir.
Şehzade Abdulkadir, Sultan II. Abdulhamid’in beşinci çocuğu, ikinci oğluydu.
II. Kadınefendi Bidar, iki çocuğuna da gözü gibi bakıyordu. Saray, 1875
yılında acı bir olay yaşamış; II. Abdulhamid’in ilk çocuğu/ilk göz
ağrısı Ulviye yanarak ölmüştü.
Bu nedenle Bidar Kadınefendi, Naima ve Abdulkadir’i dizinin dibinden ayırmadı.
Annelik görevi yanında sarayı temsil görevini de yaptı.
Giyimi-kuşamı, bakımı ve zarafetiyle Padişah’ın gözdesiydi.
Öyle ki 1889’da Almanya İmparatoriçesi Auguste Viktoria’yı Osmanlı İmparatorluğu adına ağırlama şerefi kendisine verildi.
Eşi Padişah bir dediğini iki etmiyordu; iki kardeşi Hüseyin ve Mehmet Ziya’yı saraya aldırıp “Paşa” unvanıyla yaver yaptırdı.
Şehzade Abdulkadir dayılarını çok seviyor ve onlardan ayrılmayı pek istemiyordu.
Ve yıllar içinde dayılarına ne kadar yaklaştı ise babası II. Abdulhamid’den o kadar uzaklaştı. Bunun nedenleri vardı.
Biri kıskançlıktı...
Şehzade kıskançlığı
Osmanlı’nın son 100 yılında tahta çıkmış tüm aileler arasında hep geçimsizlik yaşandı.
II. Mahmud’un iki oğlu Abdulmecid ve Abdulaziz’in aileleri birbirini
pek sevmedi. Nedeni 1876 darbesiyle Abdulaziz’in tahtan indirilmesiydi.
Ardından tahta geçen Abdulmecid’in oğulları, V. Murad, II. Abdulhamid,
Mehmet Reşad ve Vahdettin aileleri arasında da dargınlıklar oldu. Sebep
yine aynıydı, iktidar mücadelesi.
Şehzade Abdulkadir’in adının ailede en hırçın adama çıkmasının nedeni de iktidar kıskançlığıydı.
Kendinden sekiz yaş küçük kardeşi Şehzade Burhaneddin’in, Sultan babası
tarafından çok sevilmesini, el üstünde tutulmasını kabul edemiyordu.
Şehzade Burhaneddin, geçen hafta toprağa verilen Osman Ertuğrul Efendi’nin babasıydı.
II. Abdulhamid’in Abaza kökenli III. Kadınefendi Mezide Mestan’dan 1885 yılında doğan oğluydu.
Şehzade Abdulkadir kıskanmakta haklıydı; gerçekten II. Abdulhamid’in oğulları arasında Burhaneddin’e ayrı bir sevgisi vardı.
Kimbilir belki de -saray teamüllerine uygun değildi ama- yerini/saltanatını oğlu Burhaneddin’e bırakmak istiyordu.
Burhaneddin çok akıllı uslu bir şehzadeydi.
Oysa Şehzade Abdulkadir’in ele avuca sığmayan maceracı bir kişiliği
vardı. Kardeşleri arasında babasına tepkisini gösteren bir tek oydu.
İlginçtir; Osman Ertuğrul Efendi’den önce Osmanlı Hanedanı’nın başında Mehmet Orhan vardı.
Mehmet Orhan, Şehzade Abdulkadir’in oğluydu. Aynı babası gibi maceralı
bir hayat yaşamış, sonra Fransa Nice’de emekli maaşıyla geçinmişti.
Oysa Şehzade Burhaneddin sürgünden sonra zengin hayatını sürdürebilme
başarısını göstermiş; çocuklarına da iyi hayat yaşatmış biriydi.
Yani II. Abdulhamid -eğer kafasında varsa tabii- tahtı kime bırakacağını iyi biliyormuş!
“Ben sosyalistim”
Uzatmayalım. Asıl konumuza gelelim.
Burada sözü; II. Abdulhamid-IV. Kadınefendi Ayşe Müşfika’dan doğma Ayşe Osmanoğlu’na bırakalım.
Bakınız “Babam Sultan Abdülhamid” adlı kitabında ne diyor:
“(II. Abdulhamid Beylerbeyi Sarayı’nda sürgün hayatı yaşarken)
Abdulkadir Efendi asla gelmemiştir. Esasen o, babama karşı daima küskün
davranır; sosyalist olduğunu iddia ederdi. ‘Burhaneddin Efendi’yi bizden
üstün tutuyor’ derdi. Kendisine mahsus acayip fikir ve hareketleri
vardı. Babamın hiç istemediği hareketi yapmaktan çekinmez, mesela fesini
yana eğerek giyer, babamdan daima tekdir haberleri alırdı. Babam çok
defa Mabeynci Emin Bey’i göndererek nasihat ederdi. Herhalde bu mütevali
kırgınlıkların verdiği bir duygumla gelmemiş olacaktır.”
Şehzade Abdulkadir nasıl ve ne zaman sosyalist olmuştur?
Bu sorunun yanıtını verecek bir kaynağa ulaşamadım. Ancak varsayımlarla bir sonuca varabiliriz.
Bir insan otuz dört yaşında hâlâ babasına, kardeşini çok sevdiği için dargın kalabilir mi?
Üstelik o baba tahttan indirilmiş bile olsa.
Dargınlığın iki nedeni olabilir: Birincisi, oldukça büyük mal ve para
varlığına sahip II. Abdulhamid, maddi yardımlar konusunda çocukları
arasında fark gözetmiş olabilir.
İkincisi, sosyalist olan Şehzade Abdulkadir’in, ideolojik farklılıklarından dolayı babasına karşıt olabilir.
Ya da bilmediğimiz üçüncü bir şık.
Şehzade Abdulkadir, babasının Şehzade Burhaneddin’e daha çok ilgi-sevgi
göstermesini kıskanıp mı sosyalist olmuştu? Sanmam. Çünkü kitapta
yazılana göre II. Abdulhamid oğluyla konuşması için hep Mabeynci Emin
Bey’i görevlendiriyor.
Mabeynci Emin Bey; Fransızcası çok kuvvetli
olup, elinden kitap düşürmeyen, çeviriler yapan, İstanbul’daki diplomasi
çevrelerinin çok sevip saydığı bir devlet adamıydı.
II.
Abdulhamid’in oğluyla görüşmeye böylesine donanımlı birini göndermesi,
Şehzade Abdulkadir’in de entelektüel biri olduğunu göstermez mi?
Keza; Şehzade Abdulkadir’in sanatsal zevkleri vardı; çok iyi keman çalıyordu. Güzel sanatlara ilgiliydi.
Yine de bunlar Şehzade’nin nasıl ve neden sosyalist olduğunu açıklamıyor.
Peki...
20’nci yüzyıl başında İstanbul’da sol rüzgârların estiğini söyleyebiliriz.
O dönemde özellikle 1908 (II. Meşrutiyet) Temmuz Devrimi’nden sonra
Karl Marx, sosyalizm, komünizm, enternasyonel adları sık duyulmaya
başlanmıştı.
Nişantaşı konaklarında oturan (II. Abdulhamid’le birlikte pasifize edilen) dayıları da Osmanlı münevverleriyle aynı çevredendi.
Bu siyasal hava Şehzade Abdulkadir’i etkilemiş olabilir mi?
Bilemeyiz.
Bildiğimiz: Osmanlı Hanedanı’nın tek sosyalistinin Şehzade Abdulkadir Efendi olduğudur!
Evliliği iki tarihçiyi mahkemelik etti
Şehzade Abdulkadir beş kez evlendi.
İlk eşi Mislimelek Hanım’dı. Evliliği kısa sürdü.
İkinci eşi Sunandan Hanım’dı; bu evliliği de kısa sürdü.
Üçüncü eşi oğlu Mehmet Orhan’ın (1909-1994) annesi Mihriban Hanım’dı. Ancak ondan da boşandı.
Dördüncü evliliğini, Osmanlı Sarayı’nın karşı çıkmasına rağmen Kaymakam
Şerif Bey’in kızı Macide Hanım ile yaptı. Bu evliliğinden Ertuğrul
Necip (1914-1994) ve Alaeddin Kadir (1917-1999) doğdu.
Beşinci evliliğini Meziyet Hanım ile yaptı. Bidar (1924-1924) ve Neslişah Safvet (1925) bu evlilikten oldu.
Durun bitmedi.
Şehzade Abdulkadir’in evlilikleri Türkiye’de iki tarih yazarını
mahkemelik etti! İsmet Bozdağ ile Murat Bardakçı’yı karşı karşıya
getiren olay şuydu:
İsmet Bozdağ “Osmanlı Hanedanı Saray Notları”
adlı kitabında; Şehzade Abdulkadir Efendi’nin Macide adında bir eşi daha
olduğunu; Padişah Mehmed Reşat’tan korktuğu için bu eşini
açıklamadığını; bu evliliğinden Mehmet Ferit (Ulusoy) adlı çocuğun
doğduğunu yazdı.
Oğlu olduğu iddia edilen Prof. Mehmet Ferit de
yazdığı “Sürgünde Bir Şehzadenin Günlüğü: Hanzade” kitabında Bozdağ ile
aynı iddiayı sürdürdü: “Babam Şehzade Abdulkadir’dir!”
Bu arada kitaptaki Hanzade aynı zamanda Mehmet Ferit’in kızı ve İsmet Bozdağ’ın eşiydi.
Murat Bardakçı “Böyle bir evlilik de, böyle bir çocuk da yoktur” diye
sert yazılar kaleme aldı. Evlilik vardı yoktu meselesi mahkemeye intikal
etti.
İki tarihçinin davası hâlâ sürüyor mu bilmiyorum...
Şehzade Abdulkadir’in soyu sürmektedir:
Mehmet Orhan’dan Fatma Necla (1933) doğdu. Onun da iki oğlu oldu: Mehmet Erol (1954) ve Osman Cem (1963).
Necip Ertuğrul’un Leila Margot (1947) adında kızı ve kızından Katharina Alia (1980) adında torunu var.
Necip Ertuğrul’un bir de Roland Selim (1949) adında oğlu ve oğlundan
Rene Osman (1975) ile Daniel Abdulhamid (1977) adında iki torunu var.
Alaeddin Kadir’in İskra (1949) adında çocuğu ve Andrea (1971) adında torunu var.
Neslişah Safvet’in Salih (1954) ve Ömer (1959) adlarında iki oğlu var.
Şehzade Abdulkadir’in esrarengiz ölümü
TBMM 3 Mart 1924’te, Osmanlı Hanedanı’na mensup 144 kişinin yurtdışına sürgüne gönderilmesine karar verdi.
6 Mart 1924’te saat 09.30’da kalkan Orient-Exprees’in yolcuları
arasında Şehzade Abdulkadir’in ailesi de vardı: İki eşi Macide Hanım ve
Meziyet Hanım; üç oğlu 15 yaşındaki Mehmet Orhan, 10 yaşındaki Ertuğrul
Necip ve 7 yaşındaki Alaeddin Kadir ile daha yeni doğmuş Bidar.
Yanlarında ayrıca iki de haremağası vardı.
Bulgar sınırına kadar Türk polisi eşliğinde seyahat ettiler.
Budapeşte’ye gitmek için Belgrad İstasyonu’nda indiler.
8 Mart günü 18.00’e doğru Budapeşte’ye vardılar.
Şehzade Abdulkadir, Macide Hanım ile iki oğlu Ertuğrul Necip ile Alaeddin Kadir’i Bristol Otel’e yerleştirdi.
Kendisi, eşi Meziyet, yeni doğmuş kızı Bidar ve oğlu Mehmet Orhan ile Hadaret Otel’e geçti.
İki gün sonra Bidar öldü. Bu, Osmanlı Hanedanı’nın sürgündeki ilk can kaybıydı.
Şehzade Abdulkadir iyi yaşamayı seven biriydi. Kısa zamanda yanında getirdikleri paraları ve ziynet eşyalarını bitirdi.
Budapeşte Orkestrası’nda kemancı olarak işe başladı. Ancak bu uzun süreli olmadı.
Çok borçlanmıştı. Sofya’ya gitti.
Tek umudu II. Abdulhamid’in mirasından düşen payı almaktı. Bu nedenle
diğer vârisler gibi Yahudi dişçi Sami Günzberg’e 14 Ocak 1925’te vekâlet
verdi.
Özellikle Çamlıca’daki çok geniş arazilerini ve Musul petrolleri üzerindeki payını istiyordu.
Umduğunu bulamadı. Öyle ki Feneryolu’ndaki Abdulkadir Köşkü’nün parasını bile alamadı.
Sami Günzberg’e yazdığı mektuplardan doğru dürüst yanıt alamadı.
Bulgar Kralı III. Boris sayesinde iş bulabildi. Kantarcılık yaptı.
Ve 1944 yılında bir hava saldırısı sırasında kimine göre kalp krizi geçirerek, kimine göre düşüp ezilerek hayatını kaybetti.
Bu ölüm nedense bana pek inandırıcı gelmez...
1944 yılında son halife Abdulmecid’in ölümüyle hanedanın başına Şehzade
Abdulkadir geçecekti. Talihsizlik o da 1944’te öldü. Ve “tahta” V.
Murad’ın torunu Ahmet Nihat (1883-1954) geçti. Tesadüf; sürgün döneminin
ilk yıllarını Budapeşte’de birlikte yaşadılar.
Kafamı kurcalayan bu ilişki değil.
1944’te savaş bitmek üzere ve Mihver Devletler üyesi Bulgaristan yeniliyor.
Yani Şehzade Abdulkadir’i kontrol altında tutanlar kaybediyor. Bunu
basit bir olay gibi görmeyiniz, Hitler’in Anadolu’ya girme planında
Şehzade Abdulkadir’den yararlanma ihtimali de vardı! Bunlar devletin
gizli raporlarında yazılıdır.
Şehzade Abdulkadir ölünce Osmanlı
Hanedanı’nın başına geçen Şehzade Ahmet Nihat nerede yaşıyordu;
İngilizlerin himayesindeki Mısır’da!
Bir yanda Almanlar, diğer yanda İngilizler.
Kafamı karıştıran bir olay da Şehzade Ahmet Nihat’ın Osmanlı Hanedanı
Reisi olduktan sonra yerleştiği Beyrut’taki evinden 9 yıl hiç
çıkmamasıdır. Niye?
Neyse...
Son diyeceğim; büyük güçlerin bir tek planları olmaz; hepsinin bir de B planı mutlaka vardır.
Yeni bir dünya kurulurken bazı büyük güçler ileriye dönük düzenlemeler
için alternatifler yaratmak istemiş olabilir. Evet bu sadece bir tez...
Soner Yalçın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder