12 Şubat 2014 Çarşamba

IV. HAÇLI SEFERİ'NDE İSTANBUL

IV. HAÇLI SEFERİ'NDE İSTANBUL
IV. Haçlı Seferi'nde yapılanları değerli tarihçi, gazeteci-yazar Murat Bardakçı, 25 Eylül 2005 tarihli Hürriyet gazetesinde şöyle ,aktarıyor:
"Haçlı Seferleri başlayalı neredeyse bir asır olmuş, Ortadoğu'nun altı üstüne gelmiş ve Selahaddin-i Eyyubi'nin 1189'da Kudüs'ü fethetmesi üzerine Hıristiyan Dünyası şaşkın düşmüştü. 1200'lerin başında, zamanın Papa'sı III. Innocentus'un teşvikiyle yeni bir Haçlı ordusu toplandı, IV. Haçlı Seferi'ne girişildi ve askerler Venedik gemileriyle İstanbul civarına taşındılar, önceden yapılan planlara göre burada kalmayacak ve Kudüs'ü kurtarmak için hemen yola koyulacaklardı." 
GİTMEYE ÜŞENDİLER
"Ama, işler Papa'nın ve Hıristiyan Dünyası'nı galeyana getirenlerin beklediği şekilde olmadı; Bizans'ın yani İstanbul'un zenginliği o zamanın fakir Avrupası'nın dört bir yanından toparlanmış olan askerlerin gözlerini kamaştırdı ve Kudüs yerine Bizans'ı almayı tercih ettiler! Taht mücadeleleri yüzünden zaten bitkin düşmüş halde bulunan Bizans saldırılara dayanamadı, 1204'ün 12 Temmuz günü Haçlı ordusunun eline geçti, İstanbul'da yarım asır boyunca devam edecek olan bir Latin hakimiyeti kuruldu ve şehir, tarihin en büyük yağmalarından birine sahne oldu.
Haçlılar, işe evleri yağmalamakla başladılar. Yağmaya şahit olan Villehardouinli Geoffrey isimli tarihçi, “Askerler elbiselerinin üzerine işlenmiş olan haçın manasını unuttular, kasaplığa ve kundakçılığa giriştiler. Evler ateşe verildi, saraylarla resmi binalar tamamen soyuldu. Erkekler öldürüldü, kadınlar tecavüze uğradı, en kıymetsiz eşyalar, hatta köylülerin gömlekleri bile yağmalandı” diye yazacaktı.
"Binaların soyulup soğana çevrilmesinden sonra, sıra zamanın en büyük mabedi olan Ayasofya'ya geldi ve Ayasofya sadece yağmalanmakla kalmadı, tam bir rezalete sahne oldu. Askerler kiliseye katırlarla ve Fransız bir fahişeyle girdiler. Katırlar yağmalanacak kutsal eşyalar, fahişe de içeride yapılacak alem içindi."
SÜTUNLARI KIRDILAR
"Yağma, sadece birkaç dakika sürdü, işe duvarlardaki kaplamalardan başlandı, Hazreti İsa'nın havarileriyle Hazreti Meryem'e ait olduğuna inanılan eşyalar, mesela İsa'nın çarmıha gerilmesinde kullanıldığı söylenen kutsal çivilerden biri ile peygamberin başına takılan dikenli taç, altın ve gümüş haçlar ve kıymetli madenlerden yapılmış ne varsa katırlara yüklendi. Kilisede bir taraflara saklanmış olan rahiplerin   karınları deşilirken, rahibeler tecavüze uğradı. Talana yetişemeyen Katolik askerler ise Ayasofya'nın şifalı olduğu, böbrek ve göğüs ağrılarına iyi geldiği söylenen sütunlarından parçalar kopartmaya giriştiler. Yüklenen eşyaların ağırlığı altında hareket edemez hale gelip oldukları yere yıkılan katırlar da kılıçlarla parça parça edildi.

"Kilisede ne var ne yok götürüldükten sonra, sıra eğlenceye geldi ve Papa'nın askerlerinin beraberindeki Fransız fahişe, Ortodoks Patriği'nin birkaç gün öncesine kadar vaaz verdiği kürsüye çıkıp açık saçık şarkılar okumaya ve müstehcen bir raksa başladı. Askerler, o sırada fıçılar dolusu şarabı içmekle meşguldüler. Bizanslı tarihçiler yağmadan ziyade bu saygısızlığa içerleyecekler ve bu tarihçilerden biri olan Niketas, daha sonra “Kudüs'teki Kutsal Mezar’ın intikamını almak bahanesi ile harekete geçenler altın ve gümüş uğruna haçın üzerinde tepinmekten çekinmediler,” diye yazacaktı.
"İstanbul, bu yağmadan sonra Bizans'ın yerini alan Latin İmparatorluğu’nun başkenti oldu ve şehrin üzerine çöken kâbus tam 57 sene devam  etti. Bizans İmparatoru VIII. Mihail Paleolog, İstanbul'u 1261'de geri aldığı zaman baştan aşağı yağmalanmış bir şehirle karşılaştı. Haçlılar her şeyi toparlayıp götürmüş, İtalya'da ve Fransa'da fahiş fiyatlarla satmışlardı."
ÇOĞU VATİKAN'DA
"Yağmalanan eşyaların bir kısmı zaman içinde kaybolurken, bir kısmı da Vatikan'da ve diğer büyük dini merkezlerde koruma altına alındı. Hipodrom'daki heykeller, azizlerin kemikleri, Hazreti İsa’ya ait olduğuna inanılan ve bugün Torino'da olan heykel ile Venedik'teki San Marko Meydanı’ndaki kilisede muhafaza edilen dört adet at heykeli de gidenler arasındaydı. Bizanslılar, 1204'teki bu felaketi hiç unutmayacaklar ve sonraki asırlardaki Türk ilerleyişi karşısında Katolik dünyasından yardım istemek yerine Ayasofya'da kardinal külahını görmektense, Müslüman   sarığını tercih ederiz, diyeceklerdi."
İşte tam bu noktada, Anadolu'yu denetleyen Bizans İmparatorluğu'nun güçsüzleşmesi ve bu güçsüzleşmenin Müslüman Türklerin işine yaraması gerçeği ortaya çıkar: Anadolu'daki Müslüman Türk ilerlemesini durdurmak ve kutsal yerleri yani Doğu Akdeniz'i düşmanlarının elinden almak için düzenlenen Haçlı Seferleri, IV. Sefer'de, Bizans imparatorluğunu çökerterek, Anadolu üzerindeki merkezi Ortodoks Hıristiyan denetimini zayıflatır ve Müslüman Türklerin ilerlemesine yardımcı olur. Böylece, Hıristiyanlık içindeki mezhep kavgaları, din adına yapılan bir savaşta tam tersi bir sonuç vermiş ve Müslüman Türklerin gelişmesini desteklemiştir.
Dikkat edilirse XIII. yüzyıl, Osmanlı Beyliği'nin de kuruluş yüzyılıdır. Resmi olarak kuruluş yılı 1299 kabul edilen Osmanlı Beyliği, Anadolu'da Katolik Latin ordularının düzenlediği IV. Haçlı Seferleri'yle güçsüzleştirilen Bizans topraklarındaki kazanımlarla tarih sahnesine
çıkmıştır.
Kaynak:Emre KONGAR  Tarihimizle  Yüzleşmek  S:35-38

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder