9 Ağustos 2014 Cumartesi

ŞAH İSMÂİL (I. İSMÂİL, HATAÎ)

Resim 19- Şah İsmâil (1487-1524)
 

“Men pîrimi hak bilirem,
Yoluna qurban oluram,
Dün doğdum bugün ölürem,
Ölen gelsin işte meydan.”

— Hatâî (Şah İsmâil)



ŞAH İSMÂİL
(I. İSMÂİL, HATAÎ)




Safevî Tarîkatı'nın lideri ve Safevî Devleti'nin ilk hükümdârıdır. 

Kökeninde Kürt, Türkmen, Rum ve Gürcü unsurlar bulunan Safevî Hânedânı'nın kurucusudur. Sülâleye adını veren ata, Şeyh Sâfîyüddin İshak Erdebilî’nin Kürt olduğu "Safvat al-Safâ" isimli tarîkat yazmalarında mevcuttur. Karakoyunlu Cihanşâh’ın vakıf belgelerinde bu sülâlenin Sünnî-Kürt olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Safevîlerin ataları hiçbir kaynakta "Seyyid“ olarak anılmamışlardır. Ancak bir dönem kendilerini Peygamber’in akrabası olarak yâni Seyyid unvânıyla takdim etmişlerdir.

Hayâtı


İsmâil 17 Temmuz 1487 târihinde Erdebil şehrinde Safevî Tarîkatı'nın şeyh âilesinin çocuğu olarak dünyâya geldi. Baba tarafı Şeyh Sâfîyüddîn'in sülâlesinden olup dedesi Şeyh Cüneyd, babası ise Şeyh Haydar'dır. İsmâil'in annesi Âlemşah Halime Begim, Akkoyunlu Hükümdârı Uzun Hasan'ın kızı, Pontus Rum İmparatoru IV. Yohannes Komnenos'un torunudur.

Şeyh Haydar, 1488'de Şirvanşahlar Devleti'ne karşı yaptığı savaş sırasında Şirvan Hükümdârı Ferruh Yesâr’ı yenilgiye uğratarak Gülistan Kalesi’ne çekilmiştir. Yedi ay muhâsarada kaldıktan sonra Akkoyunlu Hükümdârı Sultan Yâkub tarafından Ferruh Yesâr'a destek verilerek Şeyh Haydar'a karşı birlikte savaşmışlardır. Teberistan yakınlarında yapılan savaşta Şeyh Haydar öldürülmüştür. İsmâil, annesi ve kardeşleri Sultan Ali ve İbrâhim ile birlikte Şiraz'da mahkûm edilir. Mahkûm edildiklerinde İsmâil daha iki yaşında bile değildir.

Bir süre sonra Rüstem Mirzâ kardeşlerden yararlanmak için onları serbest bırakır. Fakat savaş sırasında İsmâil'in büyük kardeşi Sultan Ali'nin ve Kızılbaşların cesurca çarpıştıklarını görünce korkuya kapılır, kendisini ve neslini ortaya çıkacak tehlikelerden korumak için Şeyh Cüneyd neslini ortadan kaldırmaya karar verir.

Şeyh Sultan Ali'nin üzerine adamlarını gönderir ve onu öldürtür. Ölümünden önce Şeyh Sultan Ali, İsmâil'i vârisi îlan eder ve Erdebil'e gönderir. Kızılbaşlar İsmâil'in arandığını öğrenince onun bir süre Erdebil'de, daha sonra da Reşt’te gizlenmesini sağlarlar.

Sonra onu Lahican’a, Gilan Hükümdârı Mirzâ Ali'nin sarayına getirirler. Gilan'a geldiğinde İsmâil daha yedi yaşındaydı. Burada, Hasan Hân'ın koruması altında Lala Hüseyin tarafından eğitilir. İsmâil yaklaşık altı yıl burada kalarak, dönemin tanınmış emir ve âlimlerinden dînî, dünyevî ve askerî eğitim görür.

Akkoyunlu mirzâlarının mücâdeleleriyle meydana gelen kargaşa durumunu fırsat bilen Şah İsmâil, ortaya çıkmaya karar verdi. Etrâfına toplanan müritlerini alarak önce dedelerinin yurdu Erdebil'i ziyâret etti. Sonra tamâmı Türkmen Oymak ve Kabîlelerine mensup silahlı müritleriyle Karabağ’a gitti. Burada da yedi bin kişilik bir kuvvet kendisine katıldı (1500). Oradan Gökçe-Deniz kenarına giden Şah İsmâil, Sultan Hüseyin-i Baranî’nin kendisini yakalayacağından korktu. Yanındaki adamlarıyla geceleyin oradan uzaklaşarak Sa'd-Çukuru’na (bugünkü Revan Ovası) geldi. Birkaç gün orada istirahat etti. O âna kadar kendi çevresinde toplananlardan başka Azerbaycan, Güney Anadolu ve Şam (Suriye) diyarlarından gelecek olan mürit ve taraftarlarla birlikte Anadolu'da toplanmaya karar verdi.

Harita 81- Erdebil ve Reşt şehirleri,  İran
Şah İsmâil, baba ve dedesinin siyâsî amaçlı düşünceleri doğrultusunda faaliyetlere girişerek Azerbaycan ve İran'da bir devlet kurmak istiyordu. Aynı zamanda annesi ve babaannesi vâsıtasıyla torunları ve yeğenleri olduğu Akkoyunluların ülkelerine hâkim olmayı da kendisine mîras hakkı sayıyordu. Nihâyet, bu düşüncelerle, Erzincan tarafına gitmeyi kararlaştırarak, Sa’d-Çukuru’ndan hareket etti. Aras Nehri vâdilerini tâkiben Kağızman ve Erzurum'dan geçip Tercan'a vardı. Oradan Karasu'nun güneyindeki Saru-Kaya denilen yere ulaştı. Burada müritleri ve taraftarlarıyla toplanarak bundan sonra ne yapacaklarını görüştü. Önde gelen adamlarının bir kısmı Erzincan'da, bir kısmı Sa'd-Çukuru'nda kışlamayı teklif etti. Diğer bir kısmı da, o kış Karkara Savaşı’na gitmenin uygun olacağını savundu. Bunları dinleyen Şah İsmâil, babası ve dedesinin ölümüne sebep olan Şirvanşahlar üzerine sefer yapmaya karar verdi (1500).

Çoğunluğu müritlerinden oluşan kuvvetleriyle Erzincan'dan ayrılan Şah İsmâil, Şirvan tarafına hareket etti. Meydana gelen çarpışmada Şirvan Hâkimi Ferruh Yesar mağlup edilerek, öldürüldü (1500/01). Kışı Mahmudâbâd'da geçiren Şah İsmâil, gidip Bakü Kalesi’ni ele geçirdi. Bundan sonra da Gülistan Kalesi’ni kuşattı (1501).

Harita 82- Târihî Şirvan bölgesi
Fotoğraf 167- Gülistan Kalesi, Gorandboy / Azerbaycan

Harita 83- Kalenin konumu
Şah İsmâil, Şirvanşahlara karşı zafer kazandıktan sonra daha da kuvvetlenmiş, îtibârı artmıştır. Bu münâsebetle, Akkoyunlu topraklarında yaşayan aşîret, oymak ve cemâatlerden Şah İsmâil'e katılmalar olmuştur.

Şah İsmâil, Gülistan Kalesi’ni kuşatırken, Azerbaycan Sultânı Akkoyunlu Mirzâ Elvend'in durumunu ve hareketlerini de tâkip ettiriyordu. Nitekim o sırada Tebriz'den Mûsâ Halîfe adlı bir adamının gönderdiği ulak, Mirzâ Elvend'in, Şah İsmâil'e karşı büyük bir orduyla pâyitahttan hareket ettiğini haber vermiştir. Elvend'in bir amacı da, tâbii ve müttefiki olan Şirvanşâh’ın Şah İsmâil tarafından mağlup edilen ordusundan kalanlarla birleşmektir. Tebriz'den gelen haberi tâkiben, Elvend'in hareketiyle ilgili yeni bir haber de Karabağ'dan geldi. Karabağ ve çevresindeki durumu tâkip ve incelemek için o tarafa gönderilen Şeyh Muhammed Halîfe’den bir haberci Şah İsmâil'in huzûruna geldi. Bu haberci, Mirzâ Elvend'in kalabalık ve ağır donanımlı bir orduyla Tebriz'den Nahçıvan'a geldiğini ve Karaca Mahmud (Muhammed)’u, Şirvan'a kadar gitmek üzere bir miktar Türkmen askeriyle Gence tarafına, Şekeroğlu Hasan Beg'i de Germarud'a gönderdiğini ve onun da Şirvan tarafına gideceğini anlattı. Azerbaycanlı târihçiler, farklı olarak, Elvend'in, Şah İsmâil'in Kür'ü (Kura) geçmesine engel olmak için büyük emirlerinden Karaca Mahmud'u Gence ve Karabağ'a, Karçıgay Muhammed'i Erdebil'e, Şekeroğlu Hasan Beg'i de Karadağ'a gönderdiğini yazmaktadırlar.

Harita 84- Kura (Kür) Nehri
Akkoyunlu Elvend ve onunla berâber hareket eden düşmanlarının faaliyet ve planlarından haberdar olan Şah İsmâil, Gülistan Kalesi Kuşatması’nı kaldırarak güneye hareket etti. Devlet erkânı ve büyük emirleriyle görüşmelerde bulunduktan sonra Elvend'in üzerine yürümeye karar verdi. Kür ile Aras Nehirlerinin birleştiği noktadaki Cevad denilen yerde (bugün köydür) bir köprü inşâ edilmesini emretti. Köprünün inşaâtı tamamlandıktan sonra Cevad'a gelen Şah İsmâil, kalabalık ordusuyla köprüden Aras'ı geçerek o civarda konakladı.

O sırada, Elvend'in adamlarından Şekeroğlu Hasan Beg'in, askerleri ve kendisine katılan birtakım kişilerle birlikte Karacadağ'a geldiği, halka zulmedip zarar verdiği, fesat çıkardığı haber verildi. Şah İsmâil, kuvvetlerinden bir kısmını emirlerinden Pîrî Beg Kaçar'ın komutasında Karacadağ'a gönderdi. Fazla kuvveti olmadığı anlaşılan Hasan Beg, direnişte bulunmayarak oradan kaçtı ve Nahçıvan’daki Elvend'in yanına döndü. Onun adamlarının bir kısmı Pîrî Beg Kaçar tarafından kılıçtan geçirildi, ellerindeki mal ve ganîmetler alındı. Pîrî Beg, ganîmetlerle Şah İsmâil’in yanına döndü. Şah İsmâil, bu başarıyı zaferlerinin başlangıcı saydı. Elvend'in adamlarından Karçıgay Muhammed ve o civarlarda bulunan diğerleri, Şah İsmâil'in kendi üzerlerine doğru geldiğini öğrenince oralardan çekilerek Nahçıvan'daki Elvend'in yanına gittiler.

Elvend'in etrâfa gönderdiği begleri ve silahlı grupların Nahçıvan'a geri döndüklerini gören Şah İsmâil, ordusuyla harekete geçti. Sultan-Pur ve Karaağaç yoluyla Nahçıvan'a yöneldi. Şah İsmâil, Pîrî Beg Kaçar’ı tekrar karavul kuvvetlerinin başına tâyin etti. Akkoyunlu Ordusu’ndan Osman Beg Musullu, Elvend'in emri üzerine, yanına aldığı bir miktar kuvvetle Safevîlere karşı hareket etti. Pîrî Beg Kaçar ve Emîr-i Şikâr Helvacıoğlu İlyas Beg'in komutasındaki bir Safevî kuvveti de Osman Beg'e karşı gönderildi. Aralarında şiddetli bir çarpışma başladı. İki taraftan da pek çok insan öldü. Sonunda Safevî kuvveti gâlip geldi. Çarpışmalar sırasında Osman Beg ve adamlarından bir kısmı esir alındı, bir kısmı da kaçtı. Şah İsmâil'in askerleri ele geçirdikleri esirler ve ganîmetle karargâha döndüler. Şah İsmâil, esir Osman Beg ve diğerlerinin öldürülmesini emretti.

Bu kötü haber Elvend Mirzâ’ya ulaşınca büyük bir korku ve endişeye kapıldı. Âdetâ kaçar gibi, ordusuyla Sa'd-Çukuru'na doğru hareket etti. Nahçıvan şehrinin batısında, Aras Irmağı kıyısına yakın Şerur mıntıkasına gelerek orada ordugâh kurdu, savaş hazırlığı yaptı.

Safevî târihçisi Hasan-ı Rumlu, Elvend'in kalabalık ordusuyla Şerur'a geldiğini ve üç bin seçme süvârîyle Şah İsmâil'in karşısına çıktığını yazarken, Handmir, Şerur mıntıkası ahâlisinden otuz bin adam toplayıp savaşa hazırlandığını kaydetmektedir. Yine Safevî taraflısı yazar Hasan-ı Rumlu, Elvend'in silahlı adamlarına karşı Şah İsmâil'in, çoğu silahsız (kendi tâbiriyle: “Allah'ın yardımına mazhar olmuş, mânevî güçle mücehhez”) yedi bin süvârîyle çıktığını yazar.

Elvend'in kaçtığını öğrenen Şah İsmâil, onun Şerur’da olduğunu tespit ederek o tarafa hareket etti. Şerur yakınlarına geldi. Ordusunu savaş düzenine soktu. Akkoyunlu Ordusu da savaşa hazırlandı. Hasan-ı Rumlu, Elvend'in ordusunu, "eşkıyâ ordusu gibi bir düzende ortaya çıktı” ifâdesiyle tasvir eder. Mirzâ Elvend, muhârebe sırasında kaçmaya teşebbüs edenlerin yolunu kapatmak için şöyle bir tedbire başvurdu: Ordusundaki develerin hepsinin zincirlerle birbirine bağlanarak, bir tespih, bir avlu duvarı gibi, ordunun arka tarafına yerleştirilmesini emretti. Elvend ve ordusu korku ve endişe içinde idi.

Harita 85- Şerur İlçesi, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti / Azerbaycan
Bütün bu hazırlıklardan sonra, iki taraf kuvvetleri birbirine hücum etti. Ortalık birbirine karıştı, yer gök toz toprak oldu. Davul ve boru sesleri kulakları çınlattı. Elvend ve askerleri âdetâ ölüm-kalım için savaşırlarken, Şah İsmâil ve müritleri ise, tarîkatın liderleri olan Şeyh Haydar ve Şeyh Cüneyd'in intikâmını alma duygularıyla dolu olarak, bölgeyi ele geçirip bir “tarîkat devleti” kurmak amacıyla hücum ediyorlardı.

Sonunda Elvend'in ordusu mağlup ve perîşan oldu. Bir kısmı muhârebe alanında hayâtını kaybederken, bir kısmı da kaçtı. Ölenler arasında Elvend'in büyük beglerinden Latif Beg, Seyyid Kadı (veya Seyyidî Gâzî) Beg, Mûsâ Beg, Karçıgay Muhammed Beg de vardı. Elvend ise utanç içinde ve perîşan bir hâlde kaçarak, Aras boylarını tâkiben Erzincan tarafına gitti. Elvend'in kaçabilen askerleri Karasu’ya (herhâlde Aras'a) varıp atlarıyla suyu geçerek kurtuldular. Elvend'in ordusundan geriye kalan at, katır, deve gibi hayvanlar ile altın, gümüş, kıymetli eşyâ, savaş malzemesi vs. hepsi Şah İsmâil'in eline geçti. Savaş alanına gelen Şah İsmâil, Elvend'in ordugâhının bulunduğu yerde inerek orada konakladı. Askerlerine hediyeler dağıtarak onların gönlünü hoş etti. Geceyi orada eğlencelerle geçirdiler. Ertesi gün toplanıp hareket ederek, "Darü's-Saltâna" veya "Dârülmülk-i Azerbaycan" denilen Tebriz'e vardılar. Şah İsmâil, Akkoyunluların pâyitahtı olan Tebriz'de tahta çıkarak, kendisini "şah" îlan etti (1502). Bu yeni gelişme ile Akkoyunlular hızla yıkılışa sürüklenirken, Safevî Devleti de kurulmuş oldu. Bâzı eserlerde mevcûdu 30.000 olarak gösterilen Akkoyunlu Ordusu, 7.000 kadar Safevî askeri ve müridi karşısında bozguna uğradı. Azerbaycanlı târihçi Oktay Efendiyev'in yazdığına göre, Şah İsmâil, elinde kılıçla bizzat çarpışmış ve Elvend'in beglerinden Karçıgay Muhammed’i öldürerek muhâriplik hünerini göstermiştir. Şah İsmâil'in askerleri Elvend'in büyük beglerini öldürüp başlarını mızrakların ucuna takmışlar ve bunları gören Akkoyunlu askerleri korkup kaçmaya başlamışlardır. Bu ayrıntı Handmir ve Hasan-ı Rumlu âit kaynaklarda yoktur. Iraklı târihçi Abbâs Azzavî, Akkoyunlu ülkesi halkının, dolayısıyla bölge halkının da, Akkoyunluların ve Türkmenlerin zulmünden bıkıp usandıklarını belirterek, Şah İsmâil'in bu zaferinin halk için bir kurtuluş olduğu yorumunu yapar.

Şah İsmâil, babasını, kardeşini ve âilesi efrâdından bâzılarını öldürmüş olmalarından dolayı Akkoyunlu Hânedânı’na büyük bir kin besliyordu. Bu nedenle, Şerur Zaferi’nden sonra, Akkoyunlu Hânedânı mensupları ile bunların taraftarlarından kimi bulduysa öldürtmüştür. Yine Akkoyunlu Devleti’ne ve ulusuna bağlı olan ve onların taraftarlığını güden oymak, aşîret ve cemâatleri de katletmiştir. Bu katliamlardan kaçıp kurtulabilenler münferit olarak veya oymak ve cemâat hâlinde Suriye'ye, Dulkadirli ve Osmanlı ülkelerine ilticâ etmişlerdir. Bununla birlikte, Anadolu'dan gelip katılanlardan başka, Sa'dlular, Alpavutlar ve daha bâzı Karakoyunlu ve Akkoyunlu uluslarına mensup oymak ve cemâatler, Safevî Devleti’nin tâbiiyetine girerek Sa'd-Çukuru ve Nahçıvan bölgesinde kalmaya devam etmişlerdir.

Şah İsmâil, Şerur'daki zaferini tâkiben bütün Nahçıvan, Sa'd-Çukuru ve civar bölgeleri ele geçirdi. Sonraki iki üç yıl (1502-1504) içinde de bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu, Azerbaycan'ı, Irak-ı Arab ve Fars eyâletlerini de ele geçirerek, Karakoyunlular ve Akkoyunluların ülkelerinde Safevî İmparatorluğunu kurdu. Bu gelişmeler sonucu Doğu Anadolu, Osmanlı Pâdişâhı Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran seferine (1514) kadar ıssız bir vaziyette, Şah İsmâil'in nüfûzunda kalmıştır.

1502 yılından merkezi Tebriz olmakla tüm Güney Azerbaycan ve Kuzey Azerbaycan’ın ekseriyet topraklarında Azerbaycan Safevî Devleti'nin şahlığını yapmıştır. 24 Eylül 1503 târihinde Şiraz'a girmiş ve aynı yılın sonlarına kadar Azerbaycan, Fars ve Irak-ı Acem'in çoğu üzerinde hâkimiyet kurmuştur.

1510'da Merv yakınında Şeybânî Hanlığını yenerek Muhammed Şeybânî Han'ı öldürmüştür. Ancak 1514'te Çaldıran Muhârebesi'nde Osmanlı Pâdişâhı I. Selim'e yenilmiştir. Bu yenilgiden sonra eski cesâretini kaybeden Şah İsmâil, günlerini ayrı ayrı şehirlerde geçirdi. 1524'te öldükten sonra Erdebil'de Şeyh Sâfîyüddîn'in yanına gömüldü.

Resim 20- Şeybânîlerle yaptığı savaşı tasvir eden bir minyatür

Şah İsmâil "Hataî" takma adı ile Azerbaycan Türkçesinde şiirler de yazmıştır. Şiir ve sanat dostu Şah İsmâil Hataî'nin sanat anlayışı Azerbaycan Edebiyâtı târihinde kendine has bir yer işgal etmektedir. Klasik anlayış dışına çıkarak dîvânına ilk defâ koşma, geraylı ve bayatı şekillerini alan Hataî, klasik şiir tarzında da eserler vermiştir.

Şah İsmâil Hataî, "Kızılbaşlık" hareketinin siyâsî ve edebî yönden kurucusu olmuştur. Onun lirik şiirlerinde "Kızılbaşlık" düşünceleri daha çok görülür. Hataî; Anadolu Alevi-Bektaşileri tarafından Yedi Ulu Ozan'dan birisi olarak sayılmakta, alevi cem ibadetleri sırasında Şah İsmail Hatai'nin yazdığı nefesler çoşkulu bir şekilde söylenmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder