Resim 19- Şah
İsmâil (1487-1524)
“Men
pîrimi hak bilirem,
Yoluna
qurban oluram,
Dün
doğdum bugün ölürem,
Ölen
gelsin işte meydan.”
— Hatâî (Şah İsmâil)
(I. İSMÂİL, HATAÎ)
Safevî Tarîkatı'nın lideri ve Safevî Devleti'nin ilk hükümdârıdır.
Kökeninde Kürt, Türkmen, Rum ve Gürcü unsurlar bulunan Safevî Hânedânı'nın kurucusudur. Sülâleye adını veren ata, Şeyh Sâfîyüddin İshak Erdebilî’nin Kürt olduğu "Safvat al-Safâ" isimli tarîkat yazmalarında mevcuttur. Karakoyunlu Cihanşâh’ın vakıf belgelerinde bu sülâlenin Sünnî-Kürt olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Safevîlerin ataları hiçbir kaynakta "Seyyid“ olarak anılmamışlardır. Ancak bir dönem kendilerini Peygamber’in akrabası olarak yâni Seyyid unvânıyla takdim etmişlerdir.
Hayâtı
İsmâil 17 Temmuz 1487 târihinde Erdebil
şehrinde Safevî Tarîkatı'nın şeyh âilesinin çocuğu olarak dünyâya geldi. Baba
tarafı Şeyh Sâfîyüddîn'in sülâlesinden olup dedesi Şeyh Cüneyd, babası ise Şeyh Haydar'dır. İsmâil'in annesi Âlemşah Halime Begim,
Akkoyunlu Hükümdârı Uzun Hasan'ın kızı, Pontus Rum İmparatoru IV. Yohannes
Komnenos'un torunudur.
Şeyh Haydar, 1488'de Şirvanşahlar Devleti'ne
karşı yaptığı savaş sırasında Şirvan Hükümdârı Ferruh Yesâr’ı yenilgiye
uğratarak Gülistan Kalesi’ne çekilmiştir. Yedi ay muhâsarada kaldıktan sonra
Akkoyunlu Hükümdârı Sultan Yâkub tarafından Ferruh Yesâr'a destek verilerek
Şeyh Haydar'a karşı birlikte savaşmışlardır. Teberistan yakınlarında yapılan
savaşta Şeyh Haydar öldürülmüştür. İsmâil, annesi ve kardeşleri Sultan Ali ve İbrâhim ile birlikte
Şiraz'da mahkûm edilir. Mahkûm edildiklerinde İsmâil daha iki yaşında bile
değildir.
Bir süre sonra Rüstem Mirzâ kardeşlerden
yararlanmak için onları serbest bırakır. Fakat savaş sırasında İsmâil'in büyük
kardeşi Sultan Ali'nin ve Kızılbaşların cesurca çarpıştıklarını görünce korkuya
kapılır, kendisini ve neslini ortaya çıkacak tehlikelerden korumak için Şeyh
Cüneyd neslini ortadan kaldırmaya karar verir.
Şeyh Sultan Ali'nin üzerine adamlarını
gönderir ve onu öldürtür. Ölümünden önce Şeyh Sultan Ali, İsmâil'i vârisi îlan
eder ve Erdebil'e gönderir. Kızılbaşlar İsmâil'in arandığını öğrenince onun bir
süre Erdebil'de, daha sonra da Reşt’te gizlenmesini sağlarlar.
Sonra onu Lahican’a, Gilan Hükümdârı Mirzâ
Ali'nin sarayına getirirler. Gilan'a geldiğinde İsmâil daha yedi yaşındaydı.
Burada, Hasan Hân'ın koruması altında Lala Hüseyin tarafından eğitilir. İsmâil
yaklaşık altı yıl burada kalarak, dönemin tanınmış emir ve âlimlerinden dînî, dünyevî
ve askerî eğitim görür.
Akkoyunlu mirzâlarının mücâdeleleriyle meydana
gelen kargaşa durumunu fırsat bilen Şah İsmâil, ortaya çıkmaya karar verdi. Etrâfına
toplanan müritlerini alarak önce dedelerinin yurdu Erdebil'i ziyâret etti.
Sonra tamâmı Türkmen Oymak ve Kabîlelerine mensup silahlı müritleriyle
Karabağ’a gitti. Burada da yedi bin kişilik bir kuvvet kendisine katıldı
(1500). Oradan Gökçe-Deniz kenarına giden Şah İsmâil, Sultan Hüseyin-i
Baranî’nin kendisini yakalayacağından korktu. Yanındaki adamlarıyla geceleyin
oradan uzaklaşarak Sa'd-Çukuru’na (bugünkü Revan Ovası) geldi. Birkaç gün orada
istirahat etti. O âna kadar kendi çevresinde toplananlardan başka Azerbaycan,
Güney Anadolu ve Şam (Suriye) diyarlarından gelecek olan mürit ve taraftarlarla
birlikte Anadolu'da toplanmaya karar verdi.
Harita 81- Erdebil ve Reşt şehirleri, İran
Şah İsmâil, baba ve dedesinin siyâsî amaçlı
düşünceleri doğrultusunda faaliyetlere girişerek Azerbaycan ve İran'da bir
devlet kurmak istiyordu. Aynı zamanda annesi ve babaannesi vâsıtasıyla
torunları ve yeğenleri olduğu Akkoyunluların ülkelerine hâkim olmayı da
kendisine mîras hakkı sayıyordu. Nihâyet, bu düşüncelerle, Erzincan tarafına
gitmeyi kararlaştırarak, Sa’d-Çukuru’ndan hareket etti. Aras Nehri vâdilerini tâkiben
Kağızman ve Erzurum'dan geçip Tercan'a vardı. Oradan Karasu'nun güneyindeki
Saru-Kaya denilen yere ulaştı. Burada müritleri ve taraftarlarıyla toplanarak
bundan sonra ne yapacaklarını görüştü. Önde gelen adamlarının bir kısmı
Erzincan'da, bir kısmı Sa'd-Çukuru'nda kışlamayı teklif etti. Diğer bir kısmı
da, o kış Karkara Savaşı’na gitmenin uygun olacağını savundu. Bunları dinleyen Şah
İsmâil, babası ve dedesinin ölümüne sebep olan Şirvanşahlar üzerine sefer
yapmaya karar verdi (1500).
Çoğunluğu müritlerinden oluşan kuvvetleriyle
Erzincan'dan ayrılan Şah İsmâil, Şirvan tarafına hareket etti. Meydana gelen
çarpışmada Şirvan Hâkimi Ferruh Yesar mağlup edilerek, öldürüldü (1500/01).
Kışı Mahmudâbâd'da geçiren Şah İsmâil, gidip Bakü Kalesi’ni ele geçirdi. Bundan
sonra da Gülistan Kalesi’ni kuşattı (1501).
Harita 82- Târihî Şirvan bölgesi
Fotoğraf 167- Gülistan Kalesi, Gorandboy / Azerbaycan
Harita 83- Kalenin konumu
Şah İsmâil, Şirvanşahlara karşı zafer
kazandıktan sonra daha da kuvvetlenmiş, îtibârı artmıştır. Bu münâsebetle, Akkoyunlu
topraklarında yaşayan aşîret, oymak ve cemâatlerden Şah İsmâil'e katılmalar
olmuştur.
Şah İsmâil, Gülistan Kalesi’ni kuşatırken,
Azerbaycan Sultânı Akkoyunlu Mirzâ Elvend'in durumunu ve hareketlerini de tâkip
ettiriyordu. Nitekim o sırada Tebriz'den Mûsâ Halîfe adlı bir adamının
gönderdiği ulak, Mirzâ Elvend'in, Şah İsmâil'e karşı büyük bir orduyla pâyitahttan
hareket ettiğini haber vermiştir. Elvend'in bir amacı da, tâbii ve müttefiki
olan Şirvanşâh’ın Şah İsmâil tarafından mağlup edilen ordusundan kalanlarla
birleşmektir. Tebriz'den gelen haberi tâkiben, Elvend'in hareketiyle ilgili
yeni bir haber de Karabağ'dan geldi. Karabağ ve çevresindeki durumu tâkip ve
incelemek için o tarafa gönderilen Şeyh Muhammed Halîfe’den bir haberci Şah İsmâil'in
huzûruna geldi. Bu haberci, Mirzâ Elvend'in kalabalık ve ağır donanımlı bir
orduyla Tebriz'den Nahçıvan'a geldiğini ve Karaca Mahmud (Muhammed)’u, Şirvan'a
kadar gitmek üzere bir miktar Türkmen askeriyle Gence tarafına, Şekeroğlu Hasan
Beg'i de Germarud'a gönderdiğini ve onun da Şirvan tarafına gideceğini anlattı.
Azerbaycanlı târihçiler, farklı olarak, Elvend'in, Şah İsmâil'in Kür'ü (Kura)
geçmesine engel olmak için büyük emirlerinden Karaca Mahmud'u Gence ve
Karabağ'a, Karçıgay Muhammed'i Erdebil'e, Şekeroğlu Hasan Beg'i de Karadağ'a
gönderdiğini yazmaktadırlar.
Harita 84- Kura (Kür) Nehri
Akkoyunlu Elvend ve onunla berâber hareket
eden düşmanlarının faaliyet ve planlarından haberdar olan Şah İsmâil, Gülistan Kalesi
Kuşatması’nı kaldırarak güneye hareket etti. Devlet erkânı ve büyük emirleriyle
görüşmelerde bulunduktan sonra Elvend'in üzerine yürümeye karar verdi. Kür ile
Aras Nehirlerinin birleştiği noktadaki Cevad denilen yerde (bugün köydür) bir
köprü inşâ edilmesini emretti. Köprünün inşaâtı tamamlandıktan sonra Cevad'a
gelen Şah İsmâil, kalabalık ordusuyla köprüden Aras'ı geçerek o civarda
konakladı.
O sırada, Elvend'in adamlarından Şekeroğlu
Hasan Beg'in, askerleri ve kendisine katılan birtakım kişilerle birlikte
Karacadağ'a geldiği, halka zulmedip zarar verdiği, fesat çıkardığı haber
verildi. Şah İsmâil, kuvvetlerinden bir kısmını emirlerinden Pîrî Beg Kaçar'ın
komutasında Karacadağ'a gönderdi. Fazla kuvveti olmadığı anlaşılan Hasan Beg,
direnişte bulunmayarak oradan kaçtı ve Nahçıvan’daki Elvend'in yanına döndü.
Onun adamlarının bir kısmı Pîrî Beg Kaçar tarafından kılıçtan geçirildi,
ellerindeki mal ve ganîmetler alındı. Pîrî Beg, ganîmetlerle Şah İsmâil’in yanına
döndü. Şah İsmâil, bu başarıyı zaferlerinin başlangıcı saydı. Elvend'in
adamlarından Karçıgay Muhammed ve o civarlarda bulunan diğerleri, Şah İsmâil'in
kendi üzerlerine doğru geldiğini öğrenince oralardan çekilerek Nahçıvan'daki
Elvend'in yanına gittiler.
Elvend'in etrâfa gönderdiği begleri ve silahlı
grupların Nahçıvan'a geri döndüklerini gören Şah İsmâil, ordusuyla harekete
geçti. Sultan-Pur ve Karaağaç yoluyla Nahçıvan'a yöneldi. Şah İsmâil, Pîrî Beg
Kaçar’ı tekrar karavul kuvvetlerinin başına tâyin etti. Akkoyunlu Ordusu’ndan
Osman Beg Musullu, Elvend'in emri üzerine, yanına aldığı bir miktar kuvvetle Safevîlere
karşı hareket etti. Pîrî Beg Kaçar ve Emîr-i Şikâr Helvacıoğlu İlyas Beg'in
komutasındaki bir Safevî kuvveti de Osman Beg'e karşı gönderildi. Aralarında
şiddetli bir çarpışma başladı. İki taraftan da pek çok insan öldü. Sonunda Safevî
kuvveti gâlip geldi. Çarpışmalar sırasında Osman Beg ve adamlarından bir kısmı
esir alındı, bir kısmı da kaçtı. Şah İsmâil'in askerleri ele geçirdikleri esirler
ve ganîmetle karargâha döndüler. Şah İsmâil, esir Osman Beg ve diğerlerinin
öldürülmesini emretti.
Bu kötü haber Elvend Mirzâ’ya ulaşınca büyük
bir korku ve endişeye kapıldı. Âdetâ kaçar gibi, ordusuyla Sa'd-Çukuru'na doğru
hareket etti. Nahçıvan şehrinin batısında, Aras Irmağı kıyısına yakın Şerur
mıntıkasına gelerek orada ordugâh kurdu, savaş hazırlığı yaptı.
Safevî târihçisi Hasan-ı Rumlu, Elvend'in
kalabalık ordusuyla Şerur'a geldiğini ve üç bin seçme süvârîyle Şah İsmâil'in
karşısına çıktığını yazarken, Handmir, Şerur mıntıkası ahâlisinden otuz bin
adam toplayıp savaşa hazırlandığını kaydetmektedir. Yine Safevî taraflısı yazar
Hasan-ı Rumlu, Elvend'in silahlı adamlarına karşı Şah İsmâil'in, çoğu silahsız (kendi
tâbiriyle: “Allah'ın yardımına mazhar
olmuş, mânevî güçle mücehhez”) yedi bin süvârîyle çıktığını yazar.
Elvend'in kaçtığını öğrenen Şah İsmâil, onun
Şerur’da olduğunu tespit ederek o tarafa hareket etti. Şerur yakınlarına geldi.
Ordusunu savaş düzenine soktu. Akkoyunlu Ordusu da savaşa hazırlandı. Hasan-ı
Rumlu, Elvend'in ordusunu, "eşkıyâ
ordusu gibi bir düzende ortaya çıktı” ifâdesiyle tasvir eder. Mirzâ Elvend,
muhârebe sırasında kaçmaya teşebbüs edenlerin yolunu kapatmak için şöyle bir
tedbire başvurdu: Ordusundaki develerin hepsinin zincirlerle birbirine
bağlanarak, bir tespih, bir avlu duvarı gibi, ordunun arka tarafına
yerleştirilmesini emretti. Elvend ve ordusu korku ve endişe içinde idi.
Harita 85- Şerur İlçesi, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti /
Azerbaycan
Bütün bu hazırlıklardan sonra, iki taraf
kuvvetleri birbirine hücum etti. Ortalık birbirine karıştı, yer gök toz toprak
oldu. Davul ve boru sesleri kulakları çınlattı. Elvend ve askerleri âdetâ
ölüm-kalım için savaşırlarken, Şah İsmâil ve müritleri ise, tarîkatın liderleri
olan Şeyh Haydar ve Şeyh Cüneyd'in intikâmını alma duygularıyla dolu olarak,
bölgeyi ele geçirip bir “tarîkat devleti” kurmak amacıyla hücum ediyorlardı.
Sonunda Elvend'in ordusu mağlup ve perîşan
oldu. Bir kısmı muhârebe alanında hayâtını kaybederken, bir kısmı da kaçtı.
Ölenler arasında Elvend'in büyük beglerinden Latif Beg, Seyyid Kadı (veya
Seyyidî Gâzî) Beg, Mûsâ Beg, Karçıgay Muhammed Beg de vardı. Elvend ise utanç
içinde ve perîşan bir hâlde kaçarak, Aras boylarını tâkiben Erzincan tarafına
gitti. Elvend'in kaçabilen askerleri Karasu’ya (herhâlde Aras'a) varıp
atlarıyla suyu geçerek kurtuldular. Elvend'in ordusundan geriye kalan at,
katır, deve gibi hayvanlar ile altın, gümüş, kıymetli eşyâ, savaş malzemesi vs.
hepsi Şah İsmâil'in eline geçti. Savaş alanına gelen Şah İsmâil, Elvend'in
ordugâhının bulunduğu yerde inerek orada konakladı. Askerlerine hediyeler
dağıtarak onların gönlünü hoş etti. Geceyi orada eğlencelerle geçirdiler.
Ertesi gün toplanıp hareket ederek, "Darü's-Saltâna" veya "Dârülmülk-i
Azerbaycan" denilen Tebriz'e vardılar. Şah İsmâil, Akkoyunluların pâyitahtı
olan Tebriz'de tahta çıkarak, kendisini "şah" îlan etti (1502). Bu
yeni gelişme ile Akkoyunlular hızla yıkılışa sürüklenirken, Safevî Devleti de
kurulmuş oldu. Bâzı eserlerde mevcûdu 30.000 olarak gösterilen Akkoyunlu Ordusu,
7.000 kadar Safevî askeri ve müridi karşısında bozguna uğradı. Azerbaycanlı târihçi
Oktay Efendiyev'in yazdığına göre, Şah İsmâil, elinde kılıçla bizzat çarpışmış
ve Elvend'in beglerinden Karçıgay Muhammed’i öldürerek muhâriplik hünerini
göstermiştir. Şah İsmâil'in askerleri Elvend'in büyük beglerini öldürüp
başlarını mızrakların ucuna takmışlar ve bunları gören Akkoyunlu askerleri
korkup kaçmaya başlamışlardır. Bu ayrıntı Handmir ve Hasan-ı Rumlu âit
kaynaklarda yoktur. Iraklı târihçi Abbâs Azzavî, Akkoyunlu ülkesi halkının,
dolayısıyla bölge halkının da, Akkoyunluların ve Türkmenlerin zulmünden bıkıp
usandıklarını belirterek, Şah İsmâil'in bu zaferinin halk için bir kurtuluş
olduğu yorumunu yapar.
Şah İsmâil, babasını, kardeşini ve âilesi efrâdından
bâzılarını öldürmüş olmalarından dolayı Akkoyunlu Hânedânı’na büyük bir kin
besliyordu. Bu nedenle, Şerur Zaferi’nden sonra, Akkoyunlu Hânedânı mensupları
ile bunların taraftarlarından kimi bulduysa öldürtmüştür. Yine Akkoyunlu
Devleti’ne ve ulusuna bağlı olan ve onların taraftarlığını güden oymak, aşîret
ve cemâatleri de katletmiştir. Bu katliamlardan kaçıp kurtulabilenler münferit
olarak veya oymak ve cemâat hâlinde Suriye'ye, Dulkadirli ve Osmanlı ülkelerine
ilticâ etmişlerdir. Bununla birlikte, Anadolu'dan gelip katılanlardan başka,
Sa'dlular, Alpavutlar ve daha bâzı Karakoyunlu ve Akkoyunlu uluslarına mensup
oymak ve cemâatler, Safevî Devleti’nin tâbiiyetine girerek Sa'd-Çukuru ve
Nahçıvan bölgesinde kalmaya devam etmişlerdir.
Şah İsmâil, Şerur'daki zaferini tâkiben bütün
Nahçıvan, Sa'd-Çukuru ve civar bölgeleri ele geçirdi. Sonraki iki üç yıl
(1502-1504) içinde de bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu, Azerbaycan'ı, Irak-ı
Arab ve Fars eyâletlerini de ele geçirerek, Karakoyunlular ve Akkoyunluların
ülkelerinde Safevî İmparatorluğunu kurdu. Bu gelişmeler sonucu Doğu Anadolu,
Osmanlı Pâdişâhı Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran seferine (1514) kadar ıssız bir
vaziyette, Şah İsmâil'in nüfûzunda kalmıştır.
1502 yılından merkezi Tebriz olmakla tüm
Güney Azerbaycan ve Kuzey Azerbaycan’ın ekseriyet topraklarında Azerbaycan Safevî
Devleti'nin şahlığını yapmıştır. 24 Eylül 1503 târihinde Şiraz'a girmiş ve aynı
yılın sonlarına kadar Azerbaycan, Fars ve Irak-ı Acem'in çoğu üzerinde
hâkimiyet kurmuştur.
1510'da Merv yakınında Şeybânî Hanlığını
yenerek Muhammed Şeybânî Han'ı öldürmüştür. Ancak 1514'te Çaldıran Muhârebesi'nde
Osmanlı Pâdişâhı I. Selim'e yenilmiştir. Bu yenilgiden sonra eski cesâretini
kaybeden Şah İsmâil, günlerini ayrı ayrı şehirlerde geçirdi. 1524'te öldükten
sonra Erdebil'de Şeyh Sâfîyüddîn'in yanına gömüldü.
Resim 20- Şeybânîlerle yaptığı savaşı tasvir eden bir
minyatür
Şah İsmâil "Hataî" takma adı ile
Azerbaycan Türkçesinde şiirler de yazmıştır. Şiir ve sanat dostu Şah İsmâil
Hataî'nin sanat anlayışı Azerbaycan Edebiyâtı târihinde kendine has bir yer işgal
etmektedir. Klasik anlayış dışına çıkarak dîvânına ilk defâ koşma, geraylı ve
bayatı şekillerini alan Hataî, klasik şiir tarzında da eserler vermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder