9 Ağustos 2014 Cumartesi

BEKTAŞİLİK

Hacı Bektâş-i Velî’nin adına kurulmuş olan bir Alevî sûfî tarîkatıdır. Bu tarîkata mensup kişilere (“el alarak” ya da diğer bir deyişle “nasip alarak” bu örgütlenmeye katılan kişilere) “Bektâşî” denir. Bektâşîlik hümanist esaslı bir öğretidir. Öğretinin odağında “insan” vardır. Amacı, “İnsan-ı Kâmil” olarak tanımlanan, olgun, yetkin insana ulaşmaktır. Bu ise bir eğitim sürecini gerekli kılar. Hacı Bektâş’ın Türk dünyâsının felsefesine çok büyük katkıları olmuştur. En önemli ve tasavvufu kısaca anlatan özlü sözü, “Eline, beline, diline hâkim ol” sözüdür. Hacı Bektâş-ı Velî’nin hâlen yaygın olarak kullanılan birçok özlü sözü bulunmaktadır. Öncelik yol kurallarındadır. “Hatır kalsın, yol kalmasın” diyerek bunu açıklarlar.

 

Resim 33- Hacı Bektâş-ı Velî

Bektâşîlik Tarîkatı’nın kuruluşunda geçirdiği süreç, kurucusunun kim veya kimler olduğu, bu süreçte Hacı Bektâş’ın konumunun ne olduğu, tarîkatın pîri mi, yoksa kurucusu mu olduğu, Balım Sultan’ın tarîkata nasıl bir yapı kazandırdığı yüzyıllar geçmesine karşın hâlâ tartışmalıdır. Öteden beri bu konuda yazanların çoğunluğu, Hacı Bektâş’ın tarîkatın kurulma işlemini gerçekleştirmediği ancak, kurulmasına yol açan süreci başlattığı dolayısıyla da onun ardıllarınca kurulan tarîkatın da pîri olduğu kanısındadırlar. Bektâşîliğin kurumsallaşma sürecinin tamamlanmasının XVI. yy.’da Balım Sultan tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürerler. Jacop, Tschudi, Şemseddîn Sâmî Bey gibi eski yazarlardan tutun, Ahmet Yaşar Ocak, Belkıs Temren gibi günümüz yazarlarına kadar birçok araştırmacı bu görüştedir.

Bektâşîler 1826’ya kadar Osmanlı Devleti’nin en gözde ordusu Yeniçeri Ocaklarının mânevî liderleriydi. “Vakâ-i Hayriye” diye isimlendirilecek olan bir karar ve hareketle 15 Haziran 1826’da Yeniçeri Ocakları Sultan II. Mahmut tarafından ortadan kaldırıldı. Yeniçeriler kaldırılınca Bektâşî Dergâhları (tekke ve cem evleri) kaldırıldı ve yıkıldı, çoğu câmiye çevrildi sonra Bektâşî Postu’na Nakşibendî Şeyhleri getirildi. Zamanla Bektâşî öğretisini öğrenen Nakşîler Bektâşîliğe geçmişlerdir. O kadar çok geçmeler devlette başlamıştır ki Pâdişah önünü alamamıştır. Osmanlı Devleti döneminde Özellikle Balkan topraklarında Bektâşîlikten başka tarîkat tutunamamıştır, fakat II. Mahmut dönemiyle birlikte Bektâşîlerin dışında Nakşî-Bektâşîleri ortaya çıkmıştır, bunlar Bektâşîliğin ritüellerini kaldırmamakla birlikte Sünnî ritüeller eklemişlerdir. Örneğin cem âyinine geçilmeden önce secde namazı kılma, Muharrem orucuyla birlikte Ramazan orucu da tutma vs. Nakşî Bektâşîliği özellikle Bulgaristan’da Şîî-İran misyonerlerinin kendilerine çok uygun bir ortam bulmalarına sebep olmuştur.

Günümüz Bektâşîleri Atatürk ve ilkelerine bağlılıklarıyla kendilerini tanımlarlar. Dolayısıyla, Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte, yaşam tarzı olarak isteklerinin pek çoğu karşılandığı için artık “tarîkat” adıyla anılmaktan gönüllü olarak vazgeçmişler ve işin özünde yatan şekilde, “kendi yol ilkelerine bağlı olduklarını” vurgulamak üzere kendilerini “yol ehli” olarak tanımlamayı tercih etmişlerdir. Yapılanmalarını ise, sembolik olarak korumuşlardır. İlkelerine bağlılıkları, yollarına bağlılıkları demektir. İlkelerinin her biri Cumhuriyet’le ve Atatürk İlkeleriyle uyumludur. Özgür ve düşünen beyinler isterler. Bağnazlıktan uzak, incitici olmadan hicvedebilen, Tanrı’ya sevgiyle yaklaşan bir anlayışı benimseyen felsefelerini uzun bir dönem içinde ince ince işlemişlerdir. Bu felsefenin ürünü olan kadınlı erkekli birçok Bektâşî şâiri yetişmiştir ve Türk edebiyâtı içinde önemli yerleri vardır.


Hacı Bektâş-ı Velî Dönemi

Bektâşîlik Tarîkatı’nın kurulmasında etken kişi Hacı Bektâş olmuştur. Hacı Bektâş, Horasan Okulu’ndan aldığı “Dört Kapı” anlayışına, her kapıya “onar makam” ekleyerek “Dört Kapı Kırk Makam”’dan oluşan tarîkatın altyapısını kurar. Buna, “Bektâşî Seyri Sülûku” da denir. Kaygusuz Abdal, Bektâşî erkânnâmesi üzerinde düzenlemeler yapar. Bektâşîliğin ilk erkânnâmesini yazan o olur. Böylece Bektâşî Tarîkatı’nın ilk “tüzük yapıcısı” Kaygusuz Abdal’dır. Balım Sultan’sa bu erkânnâmeyi sonradan geliştirmiştir ve kurumlaştırmıştır. Hacı Bektâş’tan sonra tarîkatın başına Abdal Mûsâ geçmiştir. Bektâşîlik; Bâtınîlik, Hurûfîlik, Ahîlik, Kalenderîlik, Haydârîlik, Melâmîlik gibi akımlardan etkilenmiş, hattâ bâzılarını kendi içinde harmanlayarak şekillenmiştir.

Hacı Bektâş dağınık Alevî ve Alevîlik türevi akımları ve toplulukları içine almış, yeniden kalıba dökmüş, Alevîliği yeniden derneştirmiş ve Alevî- Bektâşîliğin yolunu çizmiştir. Bunu da doğallıkla kurduğu tarîkatıyla yapmıştır. Çevresine birtakım görevliler almış, bunların bir bölümünü kimi yerlere görevlendirerek göndermiş, oralarda “aydınlatma/irşat” çalışmaları yaptırmış, Anadolu’daki diğer Alevî ocakları ile ilişki kurarak kendine bağlamış ve onları yönlendirmiştir. Bu nedenlerle Hacı Bektâş, Alevî-Bektâşî toplumunun gözünde yolun-yolağın pîridir, tarîkatın kurucusudur. Anadolu’ya gelmeden Hacc’a gittiği söylenir. Hoca Ahmed Yesevî’nin müritlerinden olan Hacı Bektâş Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük bir rol oynamıştır. Kendileri denildiği gibi farklı bir din getirmemiş aksine İslâm’ın daha iyi tanınmasına vesile olmuştur. Öyle ki Rumeli’nin tamâmı bu mezhepte Sünnîliği, tarîkatta Bektâşîliği benimsemiştir. Her ne kadar bugün Bektâşîlik birtakım grup tarafından kötü gösterilmeye çalışılsa da Bektâşîlik İslâm’ın esaslarına uyan tasavvufta insanı odak noktası alan bir tarîkattır.

Balım Sultan Alevîlere göre ikinci pîr (pîr-i sânî)’dir. Alevîlik-Bektâşîlik araştırmacısı İngiliz J. K. Birge bu süreci Alevî toplumunun yorumuna göre yapar. Ona göre:

“XIII. yüzyıldan başlayarak Küçük Asya’dan ismen âit oldukları çeşitli dinlerden karışmış öğeler içeren bir tür halk dîni gelişti. Hacı Bektâş’ın, harekete yardımcı olan gezginci rûhânî önderlerden biri olarak giderek artan bir biçimde üstünlüğü tanındı, yalnızca Kırşehir yakınındaki köy adını ondan almakla kalmadı, fakat tüm Küçük Asya’da sayısız köyde onun adı pîr olarak ünlendi. Balım Sultan’la kent içi ve yakınlarındaki tekkelerde daha yetkinleştirilmiş bir ritüel ve örgütlenme başladı. Bu örgütlenme, belirli ölçülerde çok benzer inanç ve uygulamaları sürdüren, fakat Bektâşîliğin düzenlenmiş sisteminin dışında kalan köy gruplarından farklılaştı ve daha biçimsel olarak örgütlenmiş Bektâşî Tarîkatı hâline geldi.”


Balım Sultan Dönemi

Balım Sultan’a kadar Bektâşîlik, genellikle kırsal kesimlerde ve köylük yörelerde tutunmuş, Alevî-Türkmen içerisinde benimsenme olanağı bulmuştur. Özellikle Alevîliğin bir türevi ve Alevîliği yeniden biçimleyen, derneştiren, onları eğiterek disipline eden bir eğilim olarak kendini ortaya korken, Balım Sultan’la kentsel kesimlere ve Osmanlı aydınları arasına da girmiştir. Böylece Bektâşîlik târihinde yeni bir dönem başlar ve Bektâşîler; “Köy Bektâşî’si”, “Kent Bektâşî’si” olarak farklılaşırlar. Kent Bektâşîliğine “Nâzenin Tarîkatı” veya “Babagân Kolu” (Babalar Kolu) da denir.



Babagân (Babayan, Babala Bektâşîliği)

Bektâşîliğin iki kolundan biridir. Doğuş sebebi Hacı Bektâş-ı Velî’nin hayâtına dâir yorumlardan dolayıdır. Babagân koluna mensup olanlara göre Pîr, bekâr yaşadı. Timurtaş, Kadıncık Ana’dan Hacı Bektâş-ı Velî’nin burun kanıyla doğduğu için bel evlâdı değil, yol evlâdıdır. Bu yorumdan dolayı Babagân mensupları da bekâr yaşarlar.

Kurucusu Balım Sultan’dır. 922’de vefat eden Balım Sultan mücerret yolu yorumladı, usul ve erkânını ortaya koydu. Mücerret ikrârı veren dervişlerin sağ kulakları Balım Sultan Türbesi’nin eşiğinde delinir, küpe takılır. Artık bu derviş evlenemez, dergâhta inzivâya çekilir.

Dedebaba önceleri Hacıbektaş’taki Pîrevi’nde oturur, diğer Babaların önderliğinde çalışan bölümlere başkanlık ederdi. Postnişinlerin Babalık icâzetnâmelerini verir, uzak bölgeler için kendisine halîfe atardı. Babagân kolunda babalık, belirli bir eğitim sürecinden sonra elde edilir. Dervişlik yolunda yürümek isteyen mürit Eyvallah Kapısı’ndan geçmek zorundaydı. Buraya başvuran derviş, Dede Bağı’nda üç yıl hizmet ederdi. Dedebaba tarafından kabul edildikten sonra da 12 yıllık bir hizmete başlardı. Bunun sonunda da Baba olunca ya bir tekkede Babalık yapardı, ya da yeni bir tekke açmasına izin verilirdi.


Dedebaba
Bektâşî kültür teşkîlatlanmasında, kategorik olarak en üst makam, dedebabalık kurumudur. Kutup karşılığında olup, yeryüzünde bir kişi olarak tersim kılınır. Ancak, bu aşamanın başlangıç basamağı dervişlik olup, son mertebe olan dedebabalık makâmı da, dervişlikten ayrı düşünülemez.

Babagân-Nâzenin Bektâşîlikte kısaca dervişlik aşaması, “Cem-ül Cem” sırrının müteradifi olarak nitelenir ve her şeyin başlangıcı ve sonu olarak telakkî edilir. Esâsen derviş feyz-i akdesi, baba ise, feyz-i mukaddesi temsil ederler. Yine mutasavvıflar bunu şöyle açıklar; zâhirinde her ne kadar Muhammed Adem'in evlâdı gibi görünse de, hakîkatte Adem, Muhammed’in evlâdıdır denilir. Esâsen Cenâb-ı Hak da araçlar ve amaçlar arasında uygunluk ile meşiyyette bulunur. Yâni, Cebrail’in işini Azrail’e, Azrail’in işini Cebrail’e havâle etmez!..

Babagân Bektâşîlik’te dervişlerin mücerred olanları olduğu gibi, müteehhil olanları da mevcuttur. Esâsen, zâhirdeki bu ayrılık, bâtında mevcut olmayıp cümlesi Cenâb-ı Hakk’ın nur esmâsını yâni vücudsuzluğu istimdat içindir.

-Dervişlik
Mürşidin talebi ile, muhiplerin içinden bir can, Vakf-ı Vücud Töreni’yle derviş yapılır ve kendisine, hırka, kemer ve tac teslim edilir. Dervişlik, kelimenin tam mânâsı ile hizmet basamağıdır. Derviş, sırası ile aşağıdaki onbir görevi tamamlamak zorundadır:


  1. Kilerci
  2. Kahveci
  3. Türbedar
  4. Mihmandar
  5. Kurbancı
  6. Ayakçı
  7. Çerağcı
  8. Gözcü
  9. Nakib
  10. Ekmekçi
  11. Ahçı (Aşçı)

İşte bu hizmet konaklarını sabır ve tahammül ile idrak eyleyen her derviş, mürşit ve muhipler tarafından ihtiyaç mukâbil uygun görülürse, Bektâşî babalığına aday sayılır.

-Babalık
Bu mertebeye gelebilmek için üç önemli zorunlu unsur bulunmaktadır:

  1. Zamânı olacaktır
  2. İhvanı olacaktır
  3. Mekânı olacaktır

Bu üç konak, olmalıdır anlamında alınmalıdır. Öte yandan, babalık karşılığı olan Hakke’l-yakîn sırrıdır ki, bunun görev olarak tam karşılığı da, irşad demek olur.

Bektâşî baba adayı olan derviş, ancak bir halîfe baba tarafından babalığa nasb edilir. Ve kendisine yapılan özel bir tören ile sancak (alem), sofra, çerağ gibi kutsal emânetler teslim edilerek bir posta veya seccadeye atandığına dâir icâzetnâme (hüccet) verilir. Bektâşî babası, fütüvvetin tüm kural manzûmelerine harfiyen uymak zorundadır. Ve yılda bir kez muhakkak, bağlı bulunduğu halîfe babaya başını okutarak, ibrâ olunur. Kendisinin giysilerine libas-ı fâhire denir ki, bir dervişe göre en önemli fark, tâcına yeşil destar sarmasıdır.

-Halîfe Babalık
Bu aşamalar dervişlikten başlayarak artık nefis basamaklarında değil, ruh mertebelerindeki tekâmül olarak değerlendirilir. Şâyet, dedebaba uygun görürse, mevcut babalar arasında bir babayı, halîfe baba olarak nasb eder. Dedebabaca yapılan özel bir tören ile kutsal emânetler kendisine teslim edilerek, bir tutanak ile halîfe babalığı raptedilir ve mühürlü ve imzâlı bir icâzetnâme ile göreve başlar. Dünyâ üzerindeki halîfe baba sayısı, toplam on ikiyi geçemez. Halîfe babalar, kendilerine bağlı kılınan babaların yıllık hizmetlerini görürler ve talep hâlinde, Baba nasb ederler. Giysileri babalara göre aynılık taşısa da, taçlarındaki destar (emmame) sağ omuzlarına düşürürler. Buna, “taylasan” adı verilir.

-Dedebabalık
Tarîk-i Bektâşî kültüründe, tüm mertebeler bir atama veyahut nasb ile olmasına karşılık, bu makam seçimle belirlenir. Dedebabanın Hakk’a yürümesi üzerine, mevcut halîfe babalar, mümkünse Pîrevi’nde bir araya gelerek, ittifak ile bir halîfe babayı, bu göreve seçerler. Burada maksat ittifak arayışı olduğundan, eğer bir aday üzerinde ittifak sağlanamıyorsa, en az on bir kez seçim yaparlar ve hâlâ ittifak edilememiş ise seçim otuz gün ertelenir ve yeniden icrâ edilir. Burada, artık ittifak aranmaz, oy çokluğuna bakılır. Şâyet oylar eşit çıkarsa, Hakk'a yürümüş olan eski dedebabanın pazubendi açılır ve orada yazılı olan bir isim iki oy sayılarak, seçim tamamlanır. Bu seçim esnâsında, içeriye halîfe babalar dışında kimse alınmaz ve seçim sonucu, Nefir üflenmek ve meydan evi bacasından duman salınmak sûreti ile cümle ihvana duyurulur.

Dedebabalık makâmı, aynı zamanda Hacı Bektâş Dergâhı Postnişinliğini de ihâta etmesi nedeniyle, dedebabanın daha önce üzerinde bulunan dergâha âit postnişinlik boşa çıkar ve istenirse o posta bir baba postnişin olarak atanabilir.

Yeryüzünde bir tâne olan dedebaba, Bektâşî kurumunun yegâne hukûkî temsilcisi olup, kendisine bağlı halîfe babaların yıllık ibrâ (baş okuma) törenini icrâ eder. Gerekli gördüğünde, halîfe baba atamasında bulunur. Günümüzde dedebaba; İzmirli Mustafa Eke Baba Erenler olup, Hacıbektâş Kazâsı’nda ikâmet eylemektedir.



On İki İmam anlayışına paralel olarak yaşam “on iki” rakamı üzerine sistemleştirilmiştir. On iki sayısı eski Türk törelerinde de mevcuttur. Özellikle Şamanist dönemde Şamanların tâcı da on iki ayrı hayvanın postundan yapılan parçalarla yapılmaktaydı. Bu da Zodyak Çemberi’ni simgelemekteydi. Yâni, kâinatı başına taç etmekteydi. Bu inanış ile On İki İmam inanışı harmanlanarak Bektâşî kültüründe on iki terkli taç kullanımı ve On İki İmam inancının yansımaları görülmektedir. Cemlerde simgesel olarak on iki çerağ yakılır. Kemer üzerine On iki İmâm’ı simgeleyen on iki köşeli “palheng taşı” denilen taş takılır. Bu dervişlerin gönüllerini Tanrı’ya bağlayan bir simge olarak algılanır. “Eline, diline, beline sâhip olmayı” gerektirir. Bektâşî tâcı on iki dilimlidir. Tekkelerin meydan yerleri, tekke üstündeki baca ve kubbeler hep on iki dilimli olur. Bektâşî tekkelerinde pire hizmet görevlerinin her biri bir post ile simgeleştirilir ve temsil edilir. Bu anlayışı Balım Sultan “on iki post” biçiminde biçimleyerek tarîkatın töreleri arasına kazandırmıştır. Postlardan her biri, Bektâşîliğin en büyük adlarından birine bağlanarak anılmış ve böylece o kişiler ölümsüzleştirilmiştir. On iki İmam “sırrı” olan “On İki Post” şunlardır:

  • Baba Postu: Horasan postu (Hacı Bektâş Velî)
  • Aşçı Postu: Seyyid Ali Sultan Postu
  • Ekmekçi Postu: Balım Sultan Postu
  • Nakib Postu: Kaygusuz Sultan Abdal Postu
  • Atacı Postu: Kanber Ali Postu
  • Meydancı Postu: Sarı İsmâil Postu
  • Türbedar Postu: Kara Donlu Can Baba Postu
  • Kilerci Postu: Hacım Sultan Postu
  • Kahveci Postu: Şah Şazeli Postu
  • Kurbancı Postu: İbrâhim Postu
  • Ayakçı Postu: Abdal Mûsâ Postu
  • Mihmanevi Postu: Hızır Peygamber Postu


Vakâ-i Hayriye ve Bektâşî Tarîkatı’nın Kapatılması

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, sadrâzam Benderli Mehmet Selim Sırrı Paşa zamânında gerçekleştirildi. 17 yıldır bu ocağı kaldırmayı tasarlayan II. Mahmut, 25 Mayıs 1825’te bu fikrini uygulamaya koydu. Eşkinci Ocağı adı verilen yeni bir askerî sınıf kurulduğunu resmen açıkladı. Avrupa tarzında üniforma giydirilen yeni ordu, 11 Haziran 1826’da eğitime başladı. Bundan 3 gün sonra ayaklanan yeniçeriler, kazanlarını Etmeydanı’na çıkararak gösterilere başladılar. Ulemâyı yanına alan II. Mahmut, Sancak-ı Şerîf’i çıkararak halkı yeniçerilere karşı savaşmaya çağırdı. Yeniçeri Ocağı dışındaki bütün ocaklar, pâdişâha sadâkatlerini bildirdiler. Aksaray ve Etmeydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutuldu. 6.000’den fazla yeniçeri öldürüldü. 20.000 civârında isyancı da tutuklandı. Bu arada Bektâşî dergâhları kapatılarak yakalanan müritler kılıçtan geçirildi. Hızını alamayan II. Mahmut, Bektâşî mezarlarının başlarındaki kavukları da kırdırttı. Bugünkü, başsız mezar taşlarının büyük bir kısmı o dönemden kalmadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder