Resim 33- Hacı Bektâş-ı Velî
Bektâşîlik Tarîkatı’nın kuruluşunda geçirdiği
süreç, kurucusunun kim veya kimler olduğu, bu süreçte Hacı Bektâş’ın konumunun
ne olduğu, tarîkatın pîri mi, yoksa kurucusu mu olduğu, Balım Sultan’ın tarîkata
nasıl bir yapı kazandırdığı yüzyıllar geçmesine karşın hâlâ tartışmalıdır.
Öteden beri bu konuda yazanların çoğunluğu, Hacı Bektâş’ın tarîkatın kurulma
işlemini gerçekleştirmediği ancak, kurulmasına yol açan süreci başlattığı
dolayısıyla da onun ardıllarınca kurulan tarîkatın da pîri olduğu
kanısındadırlar. Bektâşîliğin kurumsallaşma sürecinin tamamlanmasının XVI. yy.’da
Balım Sultan tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürerler. Jacop, Tschudi, Şemseddîn
Sâmî Bey gibi eski yazarlardan tutun, Ahmet Yaşar Ocak, Belkıs Temren gibi
günümüz yazarlarına kadar birçok araştırmacı bu görüştedir.
Bektâşîler 1826’ya kadar Osmanlı Devleti’nin
en gözde ordusu Yeniçeri Ocaklarının mânevî liderleriydi. “Vakâ-i Hayriye” diye
isimlendirilecek olan bir karar ve hareketle 15 Haziran 1826’da Yeniçeri
Ocakları Sultan II. Mahmut tarafından ortadan kaldırıldı. Yeniçeriler
kaldırılınca Bektâşî Dergâhları (tekke ve cem evleri) kaldırıldı ve yıkıldı,
çoğu câmiye çevrildi sonra Bektâşî Postu’na Nakşibendî Şeyhleri getirildi. Zamanla
Bektâşî öğretisini öğrenen Nakşîler Bektâşîliğe geçmişlerdir. O kadar çok
geçmeler devlette başlamıştır ki Pâdişah önünü alamamıştır. Osmanlı Devleti
döneminde Özellikle Balkan topraklarında Bektâşîlikten başka tarîkat
tutunamamıştır, fakat II. Mahmut dönemiyle birlikte Bektâşîlerin dışında Nakşî-Bektâşîleri
ortaya çıkmıştır, bunlar Bektâşîliğin ritüellerini kaldırmamakla birlikte Sünnî
ritüeller eklemişlerdir. Örneğin cem âyinine geçilmeden önce secde namazı
kılma, Muharrem orucuyla birlikte Ramazan orucu da tutma vs. Nakşî Bektâşîliği
özellikle Bulgaristan’da Şîî-İran misyonerlerinin kendilerine çok uygun bir ortam
bulmalarına sebep olmuştur.
Günümüz Bektâşîleri Atatürk ve ilkelerine
bağlılıklarıyla kendilerini tanımlarlar. Dolayısıyla, Cumhuriyet’in
kurulmasıyla birlikte, yaşam tarzı olarak isteklerinin pek çoğu karşılandığı
için artık “tarîkat” adıyla anılmaktan gönüllü olarak vazgeçmişler ve işin
özünde yatan şekilde, “kendi yol ilkelerine bağlı olduklarını” vurgulamak üzere
kendilerini “yol ehli” olarak tanımlamayı tercih etmişlerdir. Yapılanmalarını
ise, sembolik olarak korumuşlardır. İlkelerine bağlılıkları, yollarına
bağlılıkları demektir. İlkelerinin her biri Cumhuriyet’le ve Atatürk İlkeleriyle
uyumludur. Özgür ve düşünen beyinler isterler. Bağnazlıktan uzak, incitici
olmadan hicvedebilen, Tanrı’ya sevgiyle yaklaşan bir anlayışı benimseyen
felsefelerini uzun bir dönem içinde ince ince işlemişlerdir. Bu felsefenin
ürünü olan kadınlı erkekli birçok Bektâşî şâiri yetişmiştir ve Türk edebiyâtı
içinde önemli yerleri vardır.
Hacı Bektâş-ı
Velî Dönemi
Bektâşîlik Tarîkatı’nın kurulmasında etken
kişi Hacı Bektâş olmuştur. Hacı Bektâş, Horasan Okulu’ndan aldığı “Dört Kapı”
anlayışına, her kapıya “onar makam” ekleyerek “Dört Kapı Kırk Makam”’dan oluşan
tarîkatın altyapısını kurar. Buna, “Bektâşî Seyri Sülûku” da denir. Kaygusuz
Abdal, Bektâşî erkânnâmesi üzerinde düzenlemeler yapar. Bektâşîliğin ilk erkânnâmesini
yazan o olur. Böylece Bektâşî Tarîkatı’nın ilk “tüzük yapıcısı” Kaygusuz
Abdal’dır. Balım Sultan’sa bu erkânnâmeyi sonradan geliştirmiştir ve
kurumlaştırmıştır. Hacı Bektâş’tan sonra tarîkatın başına Abdal Mûsâ geçmiştir.
Bektâşîlik; Bâtınîlik, Hurûfîlik, Ahîlik, Kalenderîlik, Haydârîlik, Melâmîlik
gibi akımlardan etkilenmiş, hattâ bâzılarını kendi içinde harmanlayarak
şekillenmiştir.
Hacı Bektâş dağınık Alevî ve Alevîlik türevi
akımları ve toplulukları içine almış, yeniden kalıba dökmüş, Alevîliği yeniden
derneştirmiş ve Alevî- Bektâşîliğin yolunu çizmiştir. Bunu da doğallıkla
kurduğu tarîkatıyla yapmıştır. Çevresine birtakım görevliler almış, bunların
bir bölümünü kimi yerlere görevlendirerek göndermiş, oralarda
“aydınlatma/irşat” çalışmaları yaptırmış, Anadolu’daki diğer Alevî ocakları ile
ilişki kurarak kendine bağlamış ve onları yönlendirmiştir. Bu nedenlerle Hacı Bektâş,
Alevî-Bektâşî toplumunun gözünde yolun-yolağın pîridir, tarîkatın kurucusudur. Anadolu’ya
gelmeden Hacc’a gittiği söylenir. Hoca Ahmed Yesevî’nin müritlerinden olan Hacı
Bektâş Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük bir rol oynamıştır. Kendileri
denildiği gibi farklı bir din getirmemiş aksine İslâm’ın daha iyi tanınmasına
vesile olmuştur. Öyle ki Rumeli’nin tamâmı bu mezhepte Sünnîliği, tarîkatta Bektâşîliği
benimsemiştir. Her ne kadar bugün Bektâşîlik birtakım grup tarafından kötü
gösterilmeye çalışılsa da Bektâşîlik İslâm’ın esaslarına uyan tasavvufta insanı
odak noktası alan bir tarîkattır.
Balım Sultan Alevîlere göre ikinci pîr (pîr-i
sânî)’dir. Alevîlik-Bektâşîlik araştırmacısı İngiliz J. K. Birge bu süreci Alevî
toplumunun yorumuna göre yapar. Ona göre:
“XIII.
yüzyıldan başlayarak Küçük Asya’dan ismen âit oldukları çeşitli dinlerden
karışmış öğeler içeren bir tür halk dîni gelişti. Hacı Bektâş’ın, harekete
yardımcı olan gezginci rûhânî önderlerden biri olarak giderek artan bir biçimde
üstünlüğü tanındı, yalnızca Kırşehir yakınındaki köy adını ondan almakla
kalmadı, fakat tüm Küçük Asya’da sayısız köyde onun adı pîr olarak ünlendi.
Balım Sultan’la kent içi ve yakınlarındaki tekkelerde daha yetkinleştirilmiş
bir ritüel ve örgütlenme başladı. Bu örgütlenme, belirli ölçülerde çok benzer
inanç ve uygulamaları sürdüren, fakat Bektâşîliğin düzenlenmiş sisteminin
dışında kalan köy gruplarından farklılaştı ve daha biçimsel olarak örgütlenmiş Bektâşî
Tarîkatı hâline geldi.”
Balım Sultan
Dönemi
Balım Sultan’a kadar Bektâşîlik, genellikle
kırsal kesimlerde ve köylük yörelerde tutunmuş, Alevî-Türkmen içerisinde
benimsenme olanağı bulmuştur. Özellikle Alevîliğin bir türevi ve Alevîliği
yeniden biçimleyen, derneştiren, onları eğiterek disipline eden bir eğilim
olarak kendini ortaya korken, Balım Sultan’la kentsel kesimlere ve Osmanlı
aydınları arasına da girmiştir. Böylece Bektâşîlik târihinde yeni bir dönem
başlar ve Bektâşîler; “Köy Bektâşî’si”, “Kent Bektâşî’si” olarak
farklılaşırlar. Kent Bektâşîliğine “Nâzenin Tarîkatı” veya “Babagân Kolu”
(Babalar Kolu) da denir.
Babagân (Babayan, Babala Bektâşîliği)
Bektâşîliğin iki kolundan biridir. Doğuş sebebi Hacı Bektâş-ı Velî’nin hayâtına
dâir yorumlardan dolayıdır. Babagân koluna mensup olanlara göre Pîr, bekâr
yaşadı. Timurtaş, Kadıncık Ana’dan Hacı Bektâş-ı Velî’nin burun kanıyla
doğduğu için bel evlâdı değil, yol evlâdıdır. Bu yorumdan dolayı Babagân
mensupları da bekâr yaşarlar.
Kurucusu Balım Sultan’dır. 922’de vefat eden Balım Sultan mücerret yolu
yorumladı, usul ve erkânını ortaya koydu. Mücerret ikrârı veren dervişlerin
sağ kulakları Balım Sultan Türbesi’nin eşiğinde delinir, küpe takılır. Artık
bu derviş evlenemez, dergâhta inzivâya çekilir.
Dedebaba önceleri Hacıbektaş’taki Pîrevi’nde oturur, diğer Babaların
önderliğinde çalışan bölümlere başkanlık ederdi. Postnişinlerin Babalık icâzetnâmelerini
verir, uzak bölgeler için kendisine halîfe atardı. Babagân kolunda babalık,
belirli bir eğitim sürecinden sonra elde edilir. Dervişlik yolunda yürümek
isteyen mürit Eyvallah Kapısı’ndan geçmek zorundaydı. Buraya başvuran derviş,
Dede Bağı’nda üç yıl hizmet ederdi. Dedebaba tarafından kabul edildikten
sonra da 12 yıllık bir hizmete başlardı. Bunun sonunda da Baba olunca ya bir
tekkede Babalık yapardı, ya da yeni bir tekke açmasına izin verilirdi.
Dedebaba
Bektâşî kültür teşkîlatlanmasında, kategorik olarak en üst makam,
dedebabalık kurumudur. Kutup karşılığında olup, yeryüzünde bir kişi olarak
tersim kılınır. Ancak, bu aşamanın başlangıç basamağı dervişlik olup, son
mertebe olan dedebabalık makâmı da, dervişlikten ayrı düşünülemez.
Babagân-Nâzenin Bektâşîlikte kısaca dervişlik aşaması, “Cem-ül Cem”
sırrının müteradifi olarak nitelenir ve her şeyin başlangıcı ve sonu olarak telakkî
edilir. Esâsen derviş feyz-i akdesi, baba ise, feyz-i mukaddesi temsil
ederler. Yine mutasavvıflar bunu şöyle açıklar; zâhirinde her ne kadar
Muhammed Adem'in evlâdı gibi görünse de, hakîkatte Adem, Muhammed’in evlâdıdır
denilir. Esâsen Cenâb-ı Hak da araçlar ve amaçlar arasında uygunluk ile
meşiyyette bulunur. Yâni, Cebrail’in işini Azrail’e, Azrail’in işini
Cebrail’e havâle etmez!..
Babagân Bektâşîlik’te dervişlerin mücerred olanları olduğu gibi,
müteehhil olanları da mevcuttur. Esâsen, zâhirdeki bu ayrılık, bâtında mevcut
olmayıp cümlesi Cenâb-ı Hakk’ın nur esmâsını yâni vücudsuzluğu istimdat
içindir.
-Dervişlik
Mürşidin talebi ile, muhiplerin içinden bir can, Vakf-ı Vücud Töreni’yle
derviş yapılır ve kendisine, hırka, kemer ve tac teslim edilir. Dervişlik,
kelimenin tam mânâsı ile hizmet basamağıdır. Derviş, sırası ile aşağıdaki
onbir görevi tamamlamak zorundadır:
İşte bu hizmet konaklarını sabır ve tahammül ile idrak eyleyen her
derviş, mürşit ve muhipler tarafından ihtiyaç mukâbil uygun görülürse, Bektâşî
babalığına aday sayılır.
-Babalık
Bu mertebeye gelebilmek için üç önemli zorunlu unsur bulunmaktadır:
Bu üç konak, olmalıdır anlamında alınmalıdır. Öte yandan, babalık
karşılığı olan Hakke’l-yakîn sırrıdır ki, bunun görev olarak tam karşılığı
da, irşad demek olur.
Bektâşî baba adayı olan derviş, ancak bir halîfe baba tarafından babalığa
nasb edilir. Ve kendisine yapılan özel bir tören ile sancak (alem), sofra,
çerağ gibi kutsal emânetler teslim edilerek bir posta veya seccadeye
atandığına dâir icâzetnâme (hüccet) verilir. Bektâşî babası, fütüvvetin tüm
kural manzûmelerine harfiyen uymak zorundadır. Ve yılda bir kez muhakkak,
bağlı bulunduğu halîfe babaya başını okutarak, ibrâ olunur. Kendisinin
giysilerine libas-ı fâhire denir ki, bir dervişe göre en önemli fark, tâcına
yeşil destar sarmasıdır.
-Halîfe Babalık
Bu aşamalar dervişlikten başlayarak artık nefis basamaklarında değil, ruh
mertebelerindeki tekâmül olarak değerlendirilir. Şâyet, dedebaba uygun
görürse, mevcut babalar arasında bir babayı, halîfe baba olarak nasb eder.
Dedebabaca yapılan özel bir tören ile kutsal emânetler kendisine teslim
edilerek, bir tutanak ile halîfe babalığı raptedilir ve mühürlü ve imzâlı bir
icâzetnâme ile göreve başlar. Dünyâ üzerindeki halîfe baba sayısı, toplam on ikiyi
geçemez. Halîfe babalar, kendilerine bağlı kılınan babaların yıllık
hizmetlerini görürler ve talep hâlinde, Baba nasb ederler. Giysileri babalara
göre aynılık taşısa da, taçlarındaki destar (emmame) sağ omuzlarına
düşürürler. Buna, “taylasan” adı verilir.
-Dedebabalık
Tarîk-i Bektâşî kültüründe, tüm mertebeler bir atama veyahut nasb ile
olmasına karşılık, bu makam seçimle belirlenir. Dedebabanın Hakk’a yürümesi
üzerine, mevcut halîfe babalar, mümkünse Pîrevi’nde bir araya gelerek, ittifak
ile bir halîfe babayı, bu göreve seçerler. Burada maksat ittifak arayışı
olduğundan, eğer bir aday üzerinde ittifak sağlanamıyorsa, en az on bir kez
seçim yaparlar ve hâlâ ittifak edilememiş ise seçim otuz gün ertelenir ve
yeniden icrâ edilir. Burada, artık ittifak aranmaz, oy çokluğuna bakılır. Şâyet
oylar eşit çıkarsa, Hakk'a yürümüş olan eski dedebabanın pazubendi açılır ve
orada yazılı olan bir isim iki oy sayılarak, seçim tamamlanır. Bu seçim esnâsında,
içeriye halîfe babalar dışında kimse alınmaz ve seçim sonucu, Nefir üflenmek
ve meydan evi bacasından duman salınmak sûreti ile cümle ihvana duyurulur.
Dedebabalık makâmı, aynı zamanda Hacı Bektâş Dergâhı Postnişinliğini de
ihâta etmesi nedeniyle, dedebabanın daha önce üzerinde bulunan dergâha âit
postnişinlik boşa çıkar ve istenirse o posta bir baba postnişin olarak
atanabilir.
Yeryüzünde bir tâne olan dedebaba, Bektâşî kurumunun yegâne hukûkî
temsilcisi olup, kendisine bağlı halîfe babaların yıllık ibrâ (baş okuma)
törenini icrâ eder. Gerekli gördüğünde, halîfe baba atamasında bulunur. Günümüzde
dedebaba; İzmirli Mustafa Eke Baba Erenler olup, Hacıbektâş Kazâsı’nda ikâmet
eylemektedir.
|
On İki İmam anlayışına paralel olarak yaşam
“on iki” rakamı üzerine sistemleştirilmiştir. On iki sayısı eski Türk
törelerinde de mevcuttur. Özellikle Şamanist dönemde Şamanların tâcı da on iki
ayrı hayvanın postundan yapılan parçalarla yapılmaktaydı. Bu da Zodyak Çemberi’ni
simgelemekteydi. Yâni, kâinatı başına taç etmekteydi. Bu inanış ile On İki İmam
inanışı harmanlanarak Bektâşî kültüründe on iki terkli taç kullanımı ve On İki İmam
inancının yansımaları görülmektedir. Cemlerde simgesel olarak on iki çerağ
yakılır. Kemer üzerine On iki İmâm’ı simgeleyen on iki köşeli “palheng taşı”
denilen taş takılır. Bu dervişlerin gönüllerini Tanrı’ya bağlayan bir simge
olarak algılanır. “Eline, diline, beline sâhip olmayı” gerektirir. Bektâşî tâcı
on iki dilimlidir. Tekkelerin meydan yerleri, tekke üstündeki baca ve kubbeler
hep on iki dilimli olur. Bektâşî tekkelerinde pire hizmet görevlerinin her biri
bir post ile simgeleştirilir ve temsil edilir. Bu anlayışı Balım Sultan “on iki
post” biçiminde biçimleyerek tarîkatın töreleri arasına kazandırmıştır.
Postlardan her biri, Bektâşîliğin en büyük adlarından birine bağlanarak anılmış
ve böylece o kişiler ölümsüzleştirilmiştir. On iki İmam “sırrı” olan “On İki
Post” şunlardır:
- Baba Postu: Horasan postu (Hacı Bektâş Velî)
- Aşçı Postu: Seyyid Ali Sultan Postu
- Ekmekçi Postu: Balım Sultan Postu
- Nakib Postu: Kaygusuz Sultan Abdal Postu
- Atacı Postu: Kanber Ali Postu
- Meydancı Postu: Sarı İsmâil Postu
- Türbedar Postu: Kara Donlu Can Baba Postu
- Kilerci Postu: Hacım Sultan Postu
- Kahveci Postu: Şah Şazeli Postu
- Kurbancı Postu: İbrâhim Postu
- Ayakçı Postu: Abdal Mûsâ Postu
- Mihmanevi Postu: Hızır Peygamber Postu
Vakâ-i
Hayriye ve Bektâşî Tarîkatı’nın Kapatılması
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, sadrâzam
Benderli Mehmet Selim Sırrı Paşa zamânında gerçekleştirildi. 17 yıldır bu ocağı
kaldırmayı tasarlayan II. Mahmut, 25 Mayıs 1825’te bu fikrini uygulamaya koydu.
Eşkinci Ocağı adı verilen yeni bir askerî sınıf kurulduğunu resmen açıkladı.
Avrupa tarzında üniforma giydirilen yeni ordu, 11 Haziran 1826’da eğitime
başladı. Bundan 3 gün sonra ayaklanan yeniçeriler, kazanlarını Etmeydanı’na
çıkararak gösterilere başladılar. Ulemâyı yanına alan II. Mahmut, Sancak-ı Şerîf’i
çıkararak halkı yeniçerilere karşı savaşmaya çağırdı. Yeniçeri Ocağı dışındaki
bütün ocaklar, pâdişâha sadâkatlerini bildirdiler. Aksaray ve Etmeydanı’ndaki
yeniçeri kışlaları top ateşine tutuldu. 6.000’den fazla yeniçeri öldürüldü.
20.000 civârında isyancı da tutuklandı. Bu arada Bektâşî dergâhları kapatılarak
yakalanan müritler kılıçtan geçirildi. Hızını alamayan II. Mahmut, Bektâşî
mezarlarının başlarındaki kavukları da kırdırttı. Bugünkü, başsız mezar
taşlarının büyük bir kısmı o dönemden kalmadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder