2 Mayıs 2014 Cuma

OSMANLILAR VE DOGU TİCARET YOLLARI ÜZERİNE XVI-XVII. YÜZYILLAR/DÜZENLENİYOR

OSMANLILAR VE DOGU TİCARET YOLRI ÜZERİNE
V-VII. YÜZYILLAR)
XV. yüzyılın iinci yarısında kurumsallaşarak merkezi ve güçlü bir imparatorluk
haline gelen, XVI. üzyılda da geniş sınırlara ulaşan Osmanlıların, sahibi
oldukları topraklarda önem verdikleri bir husus gerekli ekonomik tedbirleri alarak,
hem vergi geliri elde etmek, hem de halkın reahını arttırmaktı. Ortadoğu'daki
temel devlet ve toplum anlayışının bir tezahürü olan bu anlayışa göre devletin nihai
amacı adaletten ayrılmadan yöneticinin gücünü arttırmak ve genişletmekti. Bu
hedefe ulaşmanın en önemli yoluysa zengin gelir kaynaklarına sahip olmaktan
geçiyordu 1• Ortadoğu devletleri, vergi geirlerini arttırmak için ekonomik aaliyetleri
geliştirme ve üretim artışını sağlamak gerekliğini biliyorlardı. Bu yüzden ekilebilir
toprakların kanallar açılarak artırlmasına, yol, köprü ve kervansaraylar inşa edilerek
yolcuların güvenliğinin ve ticari mal akışının sağlanmasıyla arklı bölgeler arasında
ticaretin gelişmesine özen gösteriyorlardı2. Bu geleneğin etkisiyle Osmanılar da
baştan itibaren ticarete özel bir önem vermişler, tüccarları korumuş ve kollamışlar,
bölgeler arası ticaretin geişmesi için aaliyet ürütmüşlerdir3.
Osmanlıların bölgeler arası ticareti geliştirmek ve yükseltmek vasıtaları
arasında en önemi hususlardan birisi, büyük şehirler etrafında bir yol sis temi
oluşturmak ve fetihlerle beiri ticaret yollarının denetmini ele geçirmekti. Zira
onlar, ticaret yollarının kendi memleketlerinden geçmesinin getireceği maddi
aydaları tamamıyla kavramışlardı. Bu bağlamda Osmanlıların XV-􀄦'I. yüzyıllarda
özellikle doğuya doğru takip ettii genişleme siyasetinde temel aktörlerden biri
olarak icaret yolları üzerinde denetim sağlama çabası öne çıkmaktadır.

XIV-X. Yüzıllarda Anadolu Ticaret Yolları ve Osnıanlılar
XIII. yüzyılda Anadolu büyük bir iktisadi gelişme göstermiş ve doğu-batı,
kuzey-güney istikametindeki kara ticaret yollarının ana kavşak noktası haline
gelmişti. Bu yollardan doğu-batı istikametinde olanı Antalya ve Alanya'dan
başlayarak .onya, Aksaray, I.ayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum gibi büyük
merkezlerden geçerek İran ve Türkistan'a varmaktaydı. Moğollar zamanında Suriye
bölgesinin ticari önem kazanmasıyla, ticaret Ceyhan nehrinin doğusundaki Ayas
Yumurtalık) limanına yönelmiş ve bu liman deniz ticaretinde Antalya'ya rakip hale
gelmişti. Buradan Anadolu'ya giren Batı malları, Çukurova üzerinden Konya ve
I.ayseri istikametlerine kevanlarla gönderilir ve ana yolla birleşirdi. I.onya-Akşehir
istikametinde giden ikinci derece öneme haiz bir yol İstanbul'a ve Batı Anadolu
vadilerine . ulaşırdı. I.uzey-güney istikametindeki yol ise; Antalya, Alanya ve Ayas
limanlarından başlayarak, I<ayseri'den Sivas'a kadar doğu-batı yoluyla birleşir, ya da
Suriye, Irak kara yolu Elbistan-I<ayseri istikametinde devam ederek Sivas'tan Tokat
vasıtasıyla Sinop, Samsun limanlarına, oradan da deniz yoluyla, kuzeyin I.ırun
sahilindeki en önemli limanı olan Suğdak'a vasıl olurdu. Bu yolun bir kolu ElbistanMalatya-
l)iyarbakır üzerinden Doğu Anadolu ve lrak'a giderdi4.
Bu yolların kullanımı XIV. yüzyıl başlarında Moğolların inhitatına kadar
devam etmiştir. Bununla birlikte İran'daki İlhanlı İmparatorluğu'nun XIV. yüzyılda
çöküşüyle aynı zamana denk gelen Batı Anadolu'da Osmanlı l)evleti'nin yükselişi,
Bursa'nın bir ticaret merkezi olarak ortaya çıkışına ve ticaret yollarının Bursa ekseni
değişmesine yol açmıştırs. XIII. yüzyılda Tebriz dünya ticaretinin kalbi konumundaydı
ve Tebriz'den çıkan yol Erzincan vasıtasıyla Anadolu'nun en önemli ticari
merkezi Sivas'a ulaşmaktaydı. Ancak XIV. yüzyıl ortalarında Pax-Mongolica'nın
çöküşüyle bir taraftan dünya ticaret merkezinin ağırlığının I<ızıldeniz ile Memluk
egemenliğindeki Mısır ve Suriye'ye kayması, diğer taraftan 1340'larda Altınorda
Hanı Canibek tarafından İtalyanların Tebriz'den atılması Batılıların doğu ile olan
ticaretini kesintiye uğrattı. İran'da Tebriz, Anadolu'da Sivas birer ticaret merkezi
olarak önemlerini yitirdiler. Osmanlı lJevleti'nin kuruluş zamanlarına rastlayan bu
dönemde Bursa, Anadolu'nun yeni siyasi ve kültürel merkezi olmanın yanı sıra,
uluslar arası ticaretin yeni merkezi haline geldi. Niteim 1400 yılına doğru Bursa'nın
doğu-batı ticaretinde çok önemli bir yeri olan ipek ticareti ve sanayisi için büyük bir
merkez olduğu bilinmektedir. Bursa 'nın bu yeni durumu, Anadolu yol sis teminde
değiş iklilere yol açmış, Anadolu'u çaprazlama geçip Şam'dan İstanbul'a gelen
yolun bitiş noktası İstanbul yerine Bursa'ya çevrilmişir. Doğu mallarının artık
.onya üzerinden Bursa'ya geldiği bu dönemde !.ee-İstanbul, Trabzon-İstanbul ve
Sivas-İstanbul yolları eski önemlerini yitirmişlerdi.
Osmanlı Devleti'nin, XIV. yüzyıl sonuna doğru Anadolu'da siyasi birliği
sağlamaya yönelik giriştiği fetihler ticaret yollarının denetimi açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. I. Bayezid zamanında Batı Anadolu'da Efes, Milct Balat) ve
İzmir, gün eyd e Antalya ve Alanya limanlarının alınması, İ ran icaretının
Anadolu'daki büün öne1n i ihraç noktalaının kontrol edilmesi ve Antalya limanı
vasıtasıyla Arap ülkeleri ile doğrudan ilişi kurulması anlamına geliyordu. I)iğer
taratan I. Bayezid'in Osmanlı hakimiyet alanını doğuda Amasya, Tokat ve
Erzincan'a kadar genişletmesi dikkate değerdir. I. Murad zamanında başlayan
doğuya doğru genişlemenin, 1. Bayezid devrinde Bursa-Tebriz kevan yolu
üzerindei merkezlerin 7 fethedlmesi s ure tiyle ilerlemesi, doğuya doğru olan
eihlerde İpek Yolunun belirleyici bir aktör olduğunu göstermektedir. Bu
dönemde Rumei'de Osmanlı Devleti'ni meşgul eden önemi meseleler olmasına
rağmen, İpek Yolu'nun Anadolu topralarındaki kısmınn ele geçirilmesi için çaba
. sarf edilmesi, kuzey-üney ve doğu- batı isikameindeki ticaret yollarının deneim
altına alınmaya çalışılması Bursa'nın iktisadi önemini koumaya ve arttırmaya
yöneikir. Ancak 1. Bayezid'in Tebriz'e iden yol üzerindeki bu cüretkar girişimi,
kenisini Timur ile karşı karşıya geiren önemi e tkenlerden biri olmuş, 1402
Ankara Savaşı'nda Timur'a yenilmesi Osmanı I)evlei'nin icaret yolları üzerinde
deneim kuma çabasının sekteye uğramasına neden omuşur.
Feret )evri'nin ardından I. Mehmed ve II. Murad devirlerinde Anadolu ve
Rumeli'de tekrar esi konumuna ulaşmak ve ortaya çıkan tehlikeleri bertaraf
etmekle uğraşan Osmanlı Devlei, II. Mehmed'in paişah olmasıyla beraber yeni bir
döneme girdi .. İlk olarak yarım asırdır Osmanı )evlei'ni kargaşa ve iç isyanlara
sürüleyen, kurduğu ittiaklarla Anadolu ve Rumeli'de ii cephede brden savaşmaya
mecbur bırakan Bizans'ın ortadan kaldırımasını amaçlayan9 yeni padişah,
bunu başardıktan sonra bu kez Boğazlar, Akdeniz ve Karadeniz arasındai traiğin
mutlak surette deneim alına aınmasını hedeledi. I<eza o, merkezi ve güçlü bir
imparatorluk teşkilinin Adalar Denizi ve I<aradeniz'de siyasi ve ekonomik deneimin
sağlanmasıyla mümkün olacaının arkındaydı0• Bu amaçla öncelile
Rumei'de Mora, Sırbistan ve Arnautluk'u fetheden II. Mehmed, sonra Anadolu'ya
yöneldi. Çünkü Anadolu'da I<aramanoulları, hem Osmanı Devlei eindeki uluslar
arası ticareinin en önemli merkezleri olan Bursa ve Ankara'yı baskı altında tutuyor,
hem de çok mühim Antalya-Bursa icaret yoluna hakim olmaya çalışıyorlardı.
Ayrıca .aramanoğulları'nın mütteiki İsfendiyaroğullaı, siyasi, askei ve ikisadi
bakımdan oldukça önemli Sinop limanını ellerinde bulundurmaktan başka, Osmanlı
ekonomisinin can damarı olan Bursa-Tokat-Tebriz yolunu tehdit etmekteyiler. Bu
sebeple Orta Anadolu'ya haim olarak Toroslar'a kadar olan bölgeyi ele geçirmek
II. Mehmed dönemnde önceili hedelerden biri omuş ve bunun ıçın önce
I<aramanoğullaı, ardından Akkounlular ile mücadeleye girişilmişr11• Bu uğurda hedelerine birer birer ulaşan II. Mehmed, 1459'da Amasra'yı,
1461'de Sinop ve Trabzon'u, 1475'dc de .efe ve Suğdak'ı ethederek .aradeniz'in
önemli icaret imanlarıoı ele geçirdi. )iğer taraftan )oğu Akdeniz'e de hakim
olmayı hedeleyen Il . \1chmed, önceikle Çanakkale Boğazı'na ve Türk sahllerine
yaın bölgelerden başlayarak Adalar Denizi'nin güneyine doğru yayılmaya başladı.
İmroz, Semadirek, Limni ve Yidilli adaları fetheili ve Rodos başarısız bir
kuşatmaya rağmen haraca bağlandı. Böyleikle Türk sahillerine yapılacak korsanlık
aaiyetlerine engel olunduğu gibi, bu adaların Anadolu ile olan icarei de deneim
altına alındı.
II. Mchmed dönemindeki bütün bu fetihler sayesinde batıda Arnavutluk
kıyılarından, kuzeyde .ırım'a ve douda Toroslar'a kadar olan bölgede siyasi ve
ikisadi deneim sağlanmış, merkezi Bursa omak üzere Arabistan yoluyla Hndistan
icarei, Dubrovnik yolu ile Floransa ticareti büyük gelişme göstemiştir12.
1481 'de tahta ouran II. Bayezid öncelikle uzun zamandr çözülemeyen bir
mesele olarak Boğdan'a yöneli ve onun I.aradeniz'deki ii önemli imanını, Kii ve
Akkirman'ı fetheti (1484). Böyleile hem kuzey memleketlerinin Akdeniz ile olan
ticareinin iki önemli antreposu ele geçiriliş oluyor, hem de I.aradeniz tamamıyla
bir Türk gölü haini alıyordu. I<aradeniz'de tam haimiyet sağlanmasının ardndan
tekrar Akdeniz'e yönelen ()smanı l)evlei, 1499'da İnebahtı, 1 SOO'de Moron,
.oron ve Navarin'i aldı. Böylece Osmanlılar, Fatih ve halei II. Bayezid zamanında
Karadeniz'i tamamıyla ele geçrerek Ceneviz kolonilerini buradan çıkardıkları gibi,
Ege ve I)oğu Akdeniz'dei feihlerle de buralardaki V enedik ve Ceneviz ticaretine
büük darbe iniriler. Artk Osmanılar Levantın hem siyasi hem de ekonomik
bakımdan en önemli gücü hain e gelmişlerdi. Lakin bu durum aynı zaman
Osmanıların ilisini Mısır'a yönelten bir unsur olmuşu.
ızı/deniz ve Hind Oyanusunda Porteizilerle Mücadele
IIinistan mallarının Avupa'ya naki için 1501 yılından itibaren Ümit Bunu
Y olu'nu kullanmaya başlayan Porteizliler, ardından -Iint Okyanusu'ndaki büün
ticaret traiğini ele geçirmeye kalkıştılar. Bu amaçla 1503-1513 yılları arasında
birçok kez Iızıldeniz'e imeye ve Arap yarımadası ile Arika kıyılarında uunmaya,
böyleikle Hint icareini konrol altına almaya teşebbüs etiler13• Bu durum
Memluklar ile Levant icareini ellerinde utan Veneik ve Ceneviziler için büük
bir darbe oldu. Çünkü 1Iindistan ticareti, I<ızıldeniz ve Basra .örfezi yoluyla
yapılıyor ve kevanlar aracığıyla Memlulara ait Suiye limanlarına veya
İskenderiye'ye getirlerek, buralardan Venedik gemileri ile Avupa'ya taşınıyordu.
Bu yolun Portekizilerce kapaılması üzerine, onlarla mücadeleye irişen ama bunda
yeterince başarılı olamayan Memlululaın yardım çağrısını Osmanlılar büyük bir istekle kabul ettiler. Zira Portekiziler, ticaret yollaını deiştirmeye çabaladıkları
gibi \1cmlukları kutsal toprakları talan etmele tehit ediyorlardı. Ayrıca Portekizlilerin
\1ısr ve I<ızıldeniz'de haimiyet kurmaları Osmanlý donanmasının ihtiyacı
olan tahta, zift ve demr teminini zorlaştırabilecek bir durumdu. Babası Il.
Bayezid'in bu konudai siyaseini daha ileri göürme çabası içerisinde olan I. Selim,
Mısır ve Suriyc'nin alınınadan bu meselenin önüne geçilemeyeceğinin arkındaydı.
Bu amaçla da 1516'da Memluklar üzerine üüdü ve 1517'de Suriye ve vfısır'ın ethi
tamamlandı. Böylece Osnanlı Devleti, Doğu Akdeniz'i hakimiyet altına aldığı gibi,
Portekizlilerin ızıldeniz'e irmelerini önlemiş oldu14.
I. Süleyman ile birikte Osmanlı Devleti, önceine oranla daha kapsamlı bir
sivaset izlemeye başlayarak hem karada hem de denizde geniş çaplı eihlere girişi.
B .. u seferlerin birçoğunun sebebi şüphesiz ki icaret yollarının denetim altına
alınmasıyla ililidir. Mesela 1533-35'te düzenlenen Irakeyn Seferi'nin hedelerinden
birisi Tebriz'den gelen, Erzurum ve Tokat üzerinden Bursa'ya giden İpek Yolu ile
Basra, Bağdat ve -Ialep'e uğrayan Baharat Yoluna büünüyle haim olınak
düşüncesiydi1s. Bu sefer sonucunda Tebriz ve Bağdat fethedilmiş, böylece hem
İran'ın önemi ipek üretim merkezleri olan Şvan ve Gilan hükümdarları
()smanlılara tabi olmayı kabul etmiş, hem de Basra-Bağdat-IIalep yolunun kontrolü
elde edilerek --Iindistan ile Ortadoğu arasındaki ticaret denetim altına alınmı ş tı. Bu
yola hakim olunduktan sonra emniyetin sağlanması için uygun yerlere kaleler
yapılarak bedevi yamaları önlenmeye çaı;nldı. Ayrıca Fırat üzerinde nehir
nakliyatının gelişmesi için çaba sarf eili16•
Osmanlı paişahları arasında deniz siyasetine en çok önem verenlerden bri
olan I. Süleyman aaiyet alanını ızıldeniz ve Hint Okyanusu'na doğnı genişletti.
()smanlı yönetimi, I<ızıldeniz traiğini kon trol altına almak ıçın uğraşan
Portekizlileri I-Iint Okyanusu'ndan kovmak maksadıyla Gücerat Sultanı Bahadır
Han'ın yardım taleplerini de dikkate alarak 1536'da bir deniz seferi düzenlenmesi
kararı almıştı. Aslında Osmanlı l)evlei 1517'den bu yana Gucerat'ın çağrısıyla
Portekizilere karşı mücadeleyi, I.ızıldeniz'den -Iint Okyanusu'na kaydırmaya
çabalıyordu. Ama Avnıpa ve İran meseleleri ile uraşıldıından, 1536'ya kadar Hint
Okyanusu poliikası gündemde brinci sırayı alamadı. Nihayet 1536'da Hint
Okyanusu'nda Portekizlilere karşı başlatılan mücadele ouz yılı aşkın bir süre devaın
etti. Osmanılar bir ara Açi Sultanlığı ile ittiak da yaplarak sürdürdükleri bu
mücadele sırasında Porteizilerin tüm çabalarına ramen 1551 'de Aden'i, 1552'de
de Maskat'ı alarak, üzyılın sonlarına değin onları Yemen sulaına sokmadılar17•Buna rağmen Osmanlıların Hint Okyanusu'nda tam egemenlik kurma teşebbüsü
hiçbir zaman için mümkün olmadıı ibi askeri baımdan tam bir başarısızlıkla
sonuçlandı. Ama onlar gösterdileri üsün gayretle, Kızıldeniz ve Basra I<örfezi
üzerinden gelen bu eski ticaret yollarının hepten kesilmesini önleyerek, transit
icarei tekrar Y akındoğu'ya yöneltmeyi başardılar. Bununla da yeinmeyerek
Iızıldeniz'i yabancı üccarlara kapadılar. Böylece Portekizilerin Hint icareini
tekellerine alma tehdidini ortadan kaldımalarının sonucunda Yaın doğu üzerinden
yüzyılın başlarında kesintiye uğramış olan baharat icarei, 1 SSO'lerden sonra
itibaren yeniden canlandıts.
ipek ve Baharat Ticretini Denetm l1na nak için Yeni Aç1ıılar
..
Ticaret yolları için Kızıldeniz girişinde ve Hint Okyanusu'nda Portekizilerle
amansız bir mücadele devam ederken, Sokollu Mehmed Paşa'nın önderlik etii
Osmanlı yöneimi, dünya çapındaki meselelerle lgileniyor, .anuni Sultan
Süleyman'ın yeyüzündei büün Müslümanlaın koruucusu olma idiasını
gerçekleşirmeye çalışıyordu. Bu duum haiyle büyük çaplı ve masraı projelerin
gündeme gelmesine vesile oluyordu. PortekizWerin VI. üzyılın başından beri
Kızıldeniz ve Hint Okyanusu'ndai aaliyetleri Yaındoğu-Hindistan ticareini
baltalarken, Osmanlı Devlei'nin Süveyş 'tei tersanesinde inşa eilen donanma sayı
ve nitelik bakımından Portekizliler ile mücadelede yetersiz kalıyordu. IIem
Hinistan tarafından hac ve ticaret için Osmanı topraklarına gelen ve gidenlei,
hem de Yemen, Hicaz ve Habeş vlayetlerini Portekiz saldırlarından korumak için
kuvveti bir donanmaya ihtiyaç duyulduundan Akdeniz donanmasınn gerektiinde
I<ızıldeniz ve I!int Okyanusu'na geçerek aaliyette bulunmasını sağlamak için
Akdeniz ile I.ızıldeniz arasında bir kanal açlması için teşebbüse geçlişir19• 1568
Aralık'ında bu yönde başlatılan girişmler kısa br süre sonra dumuşur. Bu
projenin neden gerçeleşmedii hakkında kesin bili yoksa da teknolojik yetersizlik
ve aynı dönemde gündeme gelen Don-Volga kanalı projesinin daha önceii hedef
olması muhtemel sebeplerr.
Şüveyş !<analı projesiyle aynı zamanda gündeme gelen bir diğer proje ise
Don-Volga kanalı projesidr. XVI. üzyılın ikinci yaısında denizde Portekizilerin
yaratığına benzer bir tehlike karada ortaya çımışı ki, bu 1552'de I<azan'ı, 1556'da
da Astarhan'ı ele geçirerek şimi aaiyetlerini Kakasya'ya yöneltmiş olan Ruslardan
başkası deili. Asında bu tarihlerden çok daha önce Moskova Çarları, özeikle
İnlizlerin desteiyle Manıt-Nogay, Astarhan ve I<azan taralarını keni icai
nüfuz alanları içerisine almışları. Hindistan icarei PortekizWerin eindeyken,
İnilizler ve Hollandaılar, Çin ve Hinistan'a kuzeyden yol bulmak için Sibya ve
Türistan'ın içlerine seerler yapmaktaydılar. Bununla brikte Rus üccar ailesi
Stroganovlar İnizlerle işbrii içerisinde Sibiya'da icaret kolonileri kurmuşlar,
Jeninson adlı bir İngiliz 1557'de beraberinde bir icari heyetle Moskova'ya gelmiş,hatta Çar IV. İvan'ın İran şahı ile ili özel görevini dahi üstlenerek Harezm'e kadar
itmişir0• Bütün bunların sonucunda Moskova'nın dousunda ve I<azan'ın
kuzeybaısında yer alan Nijni-Novgorod ve Kuzey Buz l)enizi'nde güvenli ve doğal
bir limanı bulunan Arhangelks hattında açılan kuzey deniz yolu, Osmanlı Devleti
için önemi bir icari kaıp endişesiyi. Bu duumda Osmanlı yönetimince bir takım
tedbilerin aınması zorunluydu ki, bunların başında lJon-V olga kanal projesi
gelmekteydi. 1569'dai Astarhan Seferi ile eş zamanlı olarak düşünülen bu proje ile
Osmanllar, Az ak Denizi'ne dökülen Don N ehri'nden -Iazar Denizi'ne dökülen
V olga'ya bir kanal açmak sureiyle donanmalarını Ilazar )enizi'ne geçreceleri.
Böylece Ruslaın büük oranda I<uzey deniz yoluna çevirmeyi başardılaı
Türistan üzerinden geçen uluslar arası büük icaret, tekrar Astarhan-Iırım
güzergahına çekleceki. Ayrıca Osmanı Devleti ticaret yollarını terar kendi
ülkesinden geçirmele kalmayacak, I<aradeniz'den Hazar Denizi'ne gemilerle erzak
ve mühimmat sevk etmek sureiyle Gürcistan ve Azerbaycan itaat altına alınabilecek,
hatta İran'ın içlerine ve Türkistan'a kadar sarkmak mümkün olabilecekti. Bu
ise Uzakdoğu ve Hindistan'dan Avupa'ya iden büün kara icaret yollarının
Osmanı Devlei denetimine grmesi demekti. Ancak büük masraf ve çabalarla
irişilen Don-V olga Kanaı projesi, devlein tepesindei güç mücadeleleri, Osmanm
egemeniinin kenisi içn tehit oluşturacaını düşünen Kırım hanının isteksiziği,
işin inci sınıf devlet adamlaına havalesi ve nihayet olumsuz corai şarlarla hava
muhalefei üzünden başarısız oldu21•
Don-V olga Kanalı projesinin başarısızıı üzerine Osmanlı Devleti tekrar
Akdeniz'e döndü. Amaç Akdeniz'de yarım kalmış işlerin tamamlanıp terar
Doğu'ya, zenginliklerin kaynağına dönülmesiydi. Aslında Akdeniz'de yarım kalmış
bulunan işler, Osmanı Devlei'nin dünya ticareini deneim altına almakla ilgili
siyaseinin bir parçasıydı. Öyle i Dou Ajdeniz 'de bulunan ıbrıs, bu bölgedeki
icaret ve yol üvenii için bir tehikeyi. Bu üzden aınması gereiyordu ve alındı
(1571). Ardından dünya icareinin Akdeniz dışına kaymas ı ile Osmanlı Devleti aynı
olumsuzlulaqı yaşayan Venediiler ile 1573'te barış yapılarak kutsal itiak
parçalanmış, nihayet isyanlar sebebiyle anarşinin hüküm sürdüğü Yemen'de istikrar
sağlanmış, aynı zamanda Osmanı egemenii Tunus ve Fas'ı içine alacak şekilde
genişlemişi. Bu geişmelerden sonra 1574'te tahta geçmiş bulunan III. Murad ile
birikte Osmanı Devlei üzünü terar doğuya çevri. Baıda Habsburglarla barış
yapılarak 1578-1590 yılları arasında on ii yıl sürecek İran savaşları başlaı.
Genelile Hazar Denizi ıyları ve Tebiz'i hedef alan bu seferlerle, Asya içlerindengelen ticaret yollarının kontrolünün ele geçirilmesi amaçlanıyordu22• Bir başka
açıdan bu se erleri, zenginliklerin kaynaı olan Doğu-Batı ticaretinin güzerga h ın ın
gittikçe uzak denizlere ve O smanlı denetimi dışına kayması s ebebiyle , es ki ticaret
yollarını daha verimi ve ekonomik hale getirmeye yönelik girişiınler olarak da
açıklaınak mümkündür.
Şah Abbas ın ipek Siyasei ve Safeiler le Mücadele
O s manlı Devleti'nin siyasi ve sebeplerin yanı sıra Hazar l) enizi kıyısındaki
ipek üretim merkezlerinin ele geçirilmesi ve buralardan Kakasya'nın kuz eyine
çıkan ticaret yollarının ko n trol alına alınması gibi gerekçelerle başlattığı İran
savaşları 1 5 90'da Safevi Devleti ile leh te sonuçlar içeren bir barışla son buldu. H er
n e kadar on iki yıllık bu uzun s avaş süreci ülkede bir takım ekonomik ve s o syal
bunalımlara yol açtıysa da, Az erbaycan ve Dağıstan'a hakim olan O smanlılar burada
üre tilen ipeği Halep 'e naleip ve oradan da Venedik ile diğer Avrupa ülkelerine
sa tmaya b a ş l a dılar. Bu sayede Halep gümrük gelirleri 1 603'te S a evilerin
Azerbaycan ve Kakasya'ya s aldırmasından hemen önce yıllık üç yüz bin duka al tın
ibi hayli yüksek bir meblağa ulaşmış tız.ı,
1 590'da O smanlılarla barış yap tıktan s onra içerde is ikrarı sağlayıp , doğuda
da ()zbekleri yenilgiye uğratan Şah Abbas, O smanlılara karşı daha cesur ve
saldırgan bir poitika izlemeye başladı . Onun bu politikası s adece siyasi ve askeri
teşebbüsleri içermiyor, aynı zamanda O s manlıları uluslar ara s ı ticare tin getirilerinden
mahrum b ırakacak girişmleri de içeriyordu. Bu konudaki niyeini XV J . yüzyılın
s onlarına dou Ruslarla münasebet kurduğu s ırada açıkça gös termiş, onlarla askeri
bir itti akın yanı sıra .a kasya ticaret yollarının dene imi ve İran ipeğinin \vrupa'ya
Rusya üz erinden nali için ekonomik işbriği yapılma sına bizzat çaba s Zrf etmiş i24.
XVII . yüzyılla birlikte daha geniş kaps amlı aaliyetlere irişen Şah Abbas ,
o nce güney ticaret yollarını İran I<örfezi'nin en gün ey ucundan iibaren denetim
al tın a almak için h areke te geçti. Öncelikle 1 601 'de körezin grişine yakın Lar
Eyaleti'nin is tila eden Safevi kuvvetleri, ertesi yıl körezin güney tara fındaki
adalardan bri olan Bahreyn 'i Porteizlilerden zapt etti25 . Ardından Şah Abbas
yönünü kuz eye çevirerek 1 5 90'da () smanlılara kap tırdıı toprakların peşine düşmüş
tü. 1 60 3 ' te beklenmedik br anda salrıya geçen Safevi orduları z ayıf O smanlı
kuvetleri karşıs ında birkaç yıl içerisinde Azerbaycan ve Kakasya'dai birçok şehri ele geçirdi. Külay kazanılan bu za erlerden sonra Şah Abbas Azerbaycan'ın Cul a
kentinde ikamet eden, ip ek üretimini ve uluslar arası ipek ticaretini ellerin de u tan
E rmenileri başkent Is ahan'a sürerek himayes ine aldı (1 60-5)26• Bun dan maksa dı
ip ek üreimini ve icareini doudan konrolüne alarak Osmanlıları uluslar ara s ı
icaretin nimetlerin den m e n e tmeki27 . Çünkü Avrupalıların Asya'dan temin ettiği
yıllık ii üz-iki yüz ouz ton ham ipein °/o 86'sı İran menş eiyi. Bu miktarda bir
ipeğin tamamının Avrupalı tüccarların eine -Ialep veya İsmir yoluyla geçtiği
varsayılırsa Osmanlı topraklarından her yıl yaklaşık yüz seksen-iki yüz ton ipek
geçmiş oluyordu ki, bunun da O smanı ekonomisine sağladıı kazanç oldukça
yüksek bir meblağdı21\ İşte Şahın önceii hedei ipek mala tını ve icaretini br
anlamda devletle ş rerek Osmanlıları bu önemli gelir kayn aından mahum etmeki.
Ama ipeğin üre imini tekel altına almak bu amaç için tek başın a yeteri bir çare
değildi. İpein Avrupa'ya nali için O s manlıları devre dışı brakacak çözümlerin de
bulunması gerekiyordu. Bu maksatla O s manlılara karşı siyasi-a s keri itti ak ve ticari
ortaklık yoluyla Avnıpalı güçlerle işbirlii imkanı arayarak, ipeğin Avn1pa'ya
nakinde Levant yerin e İran .örfezi'nin gün eyindeki l-Iürmüz 'ün ve Ümit Burnu
yolunun kullanılması için uğraşı2J.
XVII . üzyılın ilk on yılı boyunca Avupaı rallar ve Papa ile yoğun
ip lomaik temaslara iişen3° Şah Abbas br yandan da l:ind deniz yolunun
kullanılabilirliini ispatlamak is tercesine bu yol vas ıtasıyla Avrupa'ya ipek gönderiyordu31
. Bununla birikte ()smanılara karşı br haçı seferi düzenlen mesi ve.ızıldeniz yolunun abluka altına alınması ibi ş artlar nedeniyle Şahın planları hiçbir
zaman için Avrupa kralları nezdinde yeterli iliyi görmedi.
Sa evilerin aleyhteki bu aaliyetlerinin O s manı yöne timinde nasıl bir etki
yaratığını kaynakların bu hususlara değinmemesi nedeniyle bilemiyoruz. Ama
muhtemeldir ki Osmanlılar, Safevi şahının çabalarından haberdardılar ve aleyhteki
bir oluşumu engellemek için bazı teş ebbüslerde bulunmuşlardır32. B elki de 1 6 1 0'da
O s manlı ordularının yeniden İran üzerine yönelmelerinde etken olan aktörlerden
birisi de, Safevilerin bu aaiyetleridir.
1 6 1 2' dei barış tan s onra br dargın bir barışık devam eden Osmanlı-Safe vi
münas ebetlerine ramen Şah Abbas , İran körezini bütünüyle haimiyetine alma ve
ipek ticare tin e yeni yön bulma çabalarını sürdürdü . 1 6 1 4'de Safevi ordusu Porteizİ
spanyolların İran kıyılarındaki son kalesi Gombroon'u Bender Abbas) kuşattı ve
ele geçirdi. Bu fetihten brkaç yl sonra Aralık 1 6 1 6'da İniizlerin Doğu Hindis tan
Kumpanyas ı'na İran Kör fezi'nde icaret izni verili33. Safevi Şahının ipek icareine
yeni bir yön bulma konusunda kenisine mütte ik bulduğunu düşünerek verdiği bu
im tiyaz, aslında l)oğu Hindis tan umpanyası için yüksek karlar vaa t eden bir
pazarın giriş anah tarı olmak dışında pek bir anlam iade etmiyordu. Çünkü yap ılan
araş tırmalarına göre İran, İniliz yünlüleri için iyi br pazar olabiird34. Yapılan ince
hesaplar ne icesinde bu işin karlı olacağına hükmedilince35, 1 6 1 7 yıı ortalarında
İ ngilizlerle S a eviler arasında bir dos tluk ve ticaret anlaş ması yapıldı.
Saevi- İngiliz yaınlaşması İ spanyolar, O smanlılar ve V cncdiiler tara fından
pek de hoş karşılanmadı. İspanyollar Şah Abbas nezinde irişimde bulunarak bu
anlaşmaya engellemeye çalış tıl ar. Bunun üzerine deniz yoluyla ipek nakiyatını
engellemek için hazırlılara başladlar. İniizlerin, Levant icare ini gözden
çıkarmak pahasına da olsa ipek yolunu değişirme işini üs tlenmeleri Osmanlılar ve
V cnediller için daha büük bir tehiti. Yıllardır ambargo nedeniyle arz sıkın tısı yaşayan O s manlı piyas alarının bu yeni durum karşısında ne yap acağı mühim bir
enişe kaynağıydı. Levant icareti sayesinde ayakta durabilen Venedikliler, ()s nanlı
veziriaz amına ip ek taleplerini nasıl karşılayacağını s orarken, Halep vasıtasıyla
Avrupa'ya nakleilen ipek ve iğer emtia traiğinin yaında durabilecei uyarısında
da bulunuyorlardı. Gerçi veziriazam deniz yolunun uzunluğu nedeniyle bu endişeleri
yersiz bulmaktaydı. Hem 1 6 1 8 yıında O s manı ve S afevi devletleri arasında
savaş sona ermiş , yeni bir anlaşma yapılmış tı. B ağdat yoluyla büyük miktarda ipek
ve diğer emianın gelme si s ayesinde -Ialep pazarı tekrar canlanması üzleri güldürmüş
tü . Lakin Osmanlı yönetiminin yanış br zamanlama ile ip ek üz erindeki vergileri
art tırma teşebbüsü ipek yolunun değiş ilmesi konusunda çaba sarf edenleri
daha da hırslandırdı36. İnilizler, Safevilerle işbirliğini daha da ilerleip, Şah Abbas'ın
1 622'de İran I<örezi'ndeki son Portekiz garnizonu Hümüz 'ü kuş a tıp zapt etmesi
sırasın da bizzat donanma destei sağladılar37. Ertesi yıl -Iollandalıların Dou
Hindistan Kumpanyası, İnlizlerin i ile aynı şartlara haiz bir anlaşmayı S a fevilerle
imz alamaya muvafak oldu18.
1 624'te Hindis tan'la Yakın doğu arasındaki transit ticaretin ö nemli merkez lerinden
biri B ağdat'ın Şah Abbas tarafından ele geçirilmesi O smanlı-Saevi s avaşını
yeniden başlattı. Az s onra Musul'a da iren Şah Abbas, yanlarında seksen balya
ipekle Avnıpa'ya bir kez daha elçi göndererek, İniiz kralına siyasi i tiaın yanı sra
yeni bir ticare t anlaşması önerisin de bulundu ve her yıl İran limanlarından kendisine
sekiz bin balya ipek gön dermeyi vaat eti. Ayrıca o, Veneik konsolosunun
raporlarına göre İngiizlere O smanılardan fIalep'i alarak ipei bu yolla sevk
edebileceğinden söz eiyordu39.
Şah Abbas 'ın ipek güzergahını deiş irmelerini beledii İniiz ve
Hollandallar her geçen ün Hint Okyanusu'nda ve İran Körfezi'ndeki konumlarını
gü çlendirerek, geçen üzyılda Porteizi ve İspan yolların sahip olduğu konuma
ulaşmışlardı. Hin t O kyanusu ve etrafındaki h er türlü deniz traiğini kon rol etmekle
birlikte, ş ahla işbrliği h ainde Iızıldeniz 'le Hindis tan arasında s eyreden icaret ve
hac konvoylarını yamalıyorlardı. Bu s aldırılar yüzünden ısr gümrük geirleridüşmüş, O s manlı üccarı I<ızıldeni. 'e dahi açılamaz olmuştu. Buna bir çare bulması
için Divan-ı Hümaın'a başvuran üccarların isteklerini karşılamak noktasında
O s manlı h ükümetbnin elinden pek bir şey gelmiyordu. Bir ara e s ki düşman
İspanyollar, İ ngilizlere ve Hollandalılara karşı ortak hareke t ederek Hürmüz ve
Kızıldcniz yoluyla Hint emtiası, baharat ve ipek taşıınayı tekli f ettilerse de,
İngiizlerin muhale feti ve I<ızıldeniz'i İspanyollara açmanın tehikeleri nedeniyle
işbirliği mümkün olmadı. Iısmen de olsa O smanıların ulu slar arası transit
ticaretten dışlandığı bu dönemde Şah Abbas tara fından tesis edilen Bender-Abbas
limanı İngiliz ve Hollandalılarla yapılan ticaret sayesinde Güney Asya'nın en önemli
icare t üslerinden brisi oldu4°.
Ş ah Abbas 'ın ipek siyaseti İngiltere ve Hollanda ibi batılı merkan tilis t
ülkelerin Hin t Okyanusundaki konumunu güçlendirirken, Os manlıların ve
V enciklerin Levant ticaretindei yerini derinden e tkiledi. Bağdat, Halep ve
Kahire ibi uluslar arası ticarein önemi merkezleri esi mevilerini yiirdikleri gibi,
İ ngilizler, H ollandalılar ve Fransızlar Levant icare tinin kontrolünü ele geçiriler.
I Iin t yollarnın yeni hakimi olan İngiliz ve Hollandallar, baharatı şimdi biz z a t
kendileri A kdcniz'e germekteydiler. Levant icareti artık O smanlı
İmpara torluğu'nun ihracatı ile Batının sanayi ürünleri ve s ömürge ürünleri arasında
bir mübadele niteliğini almıştı4 1 . Buna rağmen İzmr, İngiiz ve Fransızların ticaret
için burayı üs seçmeleri ve terar akmaya başlayan İran ipeği s ayes inde Levan t'ın
yeni icaret merkezi haline geldi42• İran ipeğinin O smanlı pazarlarına yeniden
akmasını sağlayan olay O smanlılar ile Safeviler arasında uzun bir barış sürecini
başla tan 1 639'daki Kasr-ı Şirin muahedesiydi. Sonuçta O smanlılar 1 6 30'lardan
s onra baharat ticarei bütünüyle yitirmiş olmalarına ramen ipek ticareinin en
azından bir ısmını bu s ayede korumayı baş ardılar.
Sonuç
Sonuç itibarıyla şunu s öyleyebiliriz i, O s manlılar baş tan beri etih poitikalarını
belirlerken fe thedecekleri bölgenin s iya si ve askeri bir merkez oluşu kadar
ekonomik ve ticari konumlarını da ikkate alıyorlardı. Bu hususu 1 . Murad dönemin
de başlayıp 1. Bayezid tara fından devam ettirlen Anadolu feihlerinde belirgin
bir ş ekild e görmek mümkündür.
XV . üzyıın ikin ci yarısında II. Mehmed'in sal tanatı ile başlayan s üreçte
denizlere açılan O s manılar, özellikle il. Bayezid zamanında oluş urulan güçlü
donanma ve denizciik aaiyetleri sayesinde önce Karadeniz'de tam egemenlikkurmuş lar, s o nra da I<ızıldeniz'de Portekizlilerle 1nücadclc halindeki \1emlı klerin
yardımın a gitmişlerdr. Ümi t Burnu yol unun bulunnıası ve Portekizlilerin
Kız ıldcniz yolunu abluka altına alma çabaları O s manlıları, duruına biz z a t el koymaya
sevk etmiş , 4 . S elim'in \1ısır'ı alma sıyla Kızıldeniz O smanlı donanmas ının
aaliyet alanı haline gelmiştir. I. Süleyman 'ın s altana tı s ırasında Portekizlilerle
mücadele hem I<ızıldeniz ağzında, hem de -Iind Okyanus u'nda bütün hızıyla
devam e tmi ş tir.
Hind O kyanus u'ndai VI. üzyılın sonuna doğru baş arıs ızlıkla s onuçlanmakla
birikte yüzyılın ikinci yarı s ında kuzeyde yeni bir h a s ı m olarak ortaya çıkan
Ruslarn Hazar f)cnizi kıyılarına kadar inmeleri O s ma nlıları hem Ru s ları hem
St cvilcri e tkisiz kılacak, hem de z enginliklerin kaynağı olarak görülen ()rta Asya v e
H i n di s tan ' a ulaş malarını s ağlayacak yeni projelere s evk etti. () günün ş artlarında
gerçekleşm esi çok güç bu proj e l) on-Volga I<anah) s adece te şebbüs a ş a m a sında
kaldı.
1 5 87'de İran'da Saevi tahtın a çıkan Şah Abbas'ın, XVII . yüzyılın başından
i tibaren büün siyas e ini () smanlıları ipek gelirinden malınım e tmek üzerine
kurgulaması ve bu uğurda Avrupalı güçlerle itti aka teş ebbüsü () smanlı- S a fevi
mücadele sini yeni bir bouta taş ıdı. 1 60 3 ' ten 1 63 9 ' a kadar birbriyle birçok kez
s avaşan bu ii devlet bu s avaşlar n edeniyle güçlerinden çok şey yitirdiler.
.VI I. yüzyılın ilk yarısınba ş ekillenen bu yeni dönemd e, dünya ekonomis
inde O s manlı ve Saevi devletlerinin sahip olduğu konuın, Atlan tik üz erinden
yapılan ticare tin muazzam br geişme gös termesi yüzünden önemsizlcşmiş ti. Şeker,
tü tü n , kahve ve pamuk gibi I-Iin t mallarının yerini, Amerika ' d a ki kolonilerde
yetiş tirilen ürünler almaya başlamı ş tı. Ayrıca bu dönemde hem Avrupa'da, hem de
() s ma nlı ülkesinde basma pamuluların moda olması, p amuk ticaretinin ip ek
ti caretini gölgelemesine yol açmış tır.
Kısacası XVI I . yüzyılın ilk yarısında meydana gelen bütün bu gelişmeler
s o nucunda esi Hindis tan-Yakın doğu icarei dü nya ticaretinin ana yolu olmaktan
çıkmış ve derin bir yapı değişikiğine uğramış tır. Bir z a m anlar bu yo l sayesinde
büyük gelirler elde eden Os manılar, Venedililer ve ta biatıyla S a eviler önemli
ekonomik kayıpl ara uğramışlardır.
ANATAR
A Chonide f the Camelites in Persia and the Papa! Mission of the XıJlth and Xı7Illth centım.es, I ,
London 1 9 3 9 .
"\ sl a nia n , Sebouh D . ; From the Indian Ocean to the Medite1anean: Circulation and the Global Trade
Networks ofAmenian Merchantsjrom New Jua/ ffahan, 1 605- 1 74 7, Ph. D . dis serta tion,
N cw Yo rk : C olumbia Universiy, 2007.
B a rkan, Ömer Lüti; "Şark Tica re t Yollaı Hakınd a N o tlar" , İO iktisat Fakültesi lecmuası,
I / 4, (1 940), s . 448-454.
B rnd ucl, Fcrnand; . Feıpe Dneminde Akdeniz ve Akdeniz Dyası, II, (çev. \fehmed .\ li
Kılıçbay), İ stanbul 1 9 9 3 .Calendar of State Papers, East lndies, China and Japan, 1 5 1 3- 1 6 1 6, (edt. W. Noel Sainsbury) ,
London 1 862.
Calendar f State Papers, East Indies, China and ]apan, 1 625- 1 629, (edt. W. Noel Sainsbury) ,
Vaduz 1 964.
Casale, Giancarlo L.; The Ottoman Age of Exploration: Spices, Maps and Conquest in the SixteenthCentuy
Indian Ocean, Ph.D. dissertaion, Cambridge-􀄎fas sachusetts : 1-Iarvard
U niversity, 2004.
Earfy vyages and travels to ussia and Persia y AnthofY Jenkinson and other Englishmen, with some
acmunt f the trst intercourse of the Englsh with ussia and Central Asia y wy of the Capian
Sea, 1-II, (edt. E. Delmar Morgan and C.H. Coote), New York y.
East India Compay's RHords: etters &ceived y the East India Compay fom its Sevants in the
East, II, (edt. William Foster) , London 1 897.
Faroqhi, Su'aiya; "Krizler ve Değişim, 1 590-1 699", Osmanı İmparatoluğu 'nun Ekonomik ve
Soyal Taihi, 1 600- 1 9 14, il, (edt. Halil İnalcık-Donald Quataert; çev. Ayşe Berktay
vd.) , İstanbul 2000, s. 543-757.
Ferrier, R.W.; "The Armenians and the East India Company in Persia in the Seventeenth
and Early Eighteenth Centuries'', The Economic eview, New Sen'es, XXVI / 1 , (1 973), s.
38-62.
Fleet, Kate; "Görülmeyen Osmanı: Geç Ortaçağ ve 􀄏fodem Dönemlerde Akdeniz
Tarihinin Kayıp Devlei", Türkler, IX, Ankara 2002, s. 60-65.
Floor, Willem; "Dutch-Persian Relaions", Enyclopaedia f Iranica, VII, Caliomia 1 996, s.
603- 6 1 3.
Floor, Willem; "The Dutch and the Persian Silk Trade", Sqavid Persia, The Histoy and Polities
on Islamic Studies, (edt. Charles rfelville), London-New York 1 996, s. 323-368.
Gregorian, Vartan; "norities of Isahan: the Armenian community of Isahan, 1 587-
1 722", Iranian Studies, VII/3, (1 974), s. 652-680.
Herzig, Edmund; ''The Volume of Iranian Raw Silk Exports in the S aavid Persia'', Iranian
Studies, XXV / 1 , (1 992), s. 6 1 -7 9 .
İnalcık, Halil; "Bursa: I, XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar", Osmanı
İmparatoluğu, Toplum ve Ekonomi, İstanbul 1 993, s. 203-258.
__ ; "􀄐fehmed II", İsam Ansiklopedisi, VII, (Eskişehir 200 1 ) , s. 506-535.
__ ; "\1odern Avrupa'nın Gelişmesnde Türk Etkisi", Osmanlı ve Dü_ya, Osmanı Devleti
ve Dünya Tarihindeki Yei, (haz. Kemal H. Karpat) , İstanbul 200 1 , s. 79-88.
__ ; "Osmanlı İmparatorluğu'nun Kun1luş ve İnkişafı Devrinde Türkiye'nin İktisadi
Vaziyeti Üzerinde Bir Tetik l\fünasebeiyle", Osmanı İmparatoluğu, Toplum ve
Ekonomi, İstanbul 1 996, s. 1 39-1 86.
__ ; "Osmanı Para ve Ekonomi Tariine Toplu Bir Bakış", Doğu Batı, IV / 1 7 , (Kasım,
Aralık, Ocak 200 1 -2002), s. 9-36.
__ ; "Osmanı Tarihine Toplu Bir Bakış", Osmanı, I, Ankara 1 999, s. 37-1 1 7.
__ ; "Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanaı Teşebbüsü", Beleten,
XII / 46, (Nisan 1 948), s. 349-402.
__ ; "The Ottoman Economic '1ind and Aspects of the Ottoman Economy", Studies in
the Economic Histoy ofthe Middle East, (edt. M.A. Cook), London 1 970, s. 207-2 1 8.
__ ; Fatih Devn· Üzen'nde Tetkikler ve Vesikalar I, Ankara 1 995.
__ ; Osmanı İmparatoluğu'nun Ekonomik ve Soyal Tahi, I: 1 300- 1 600, (çev. Halil
Berktay) , İstanbul 2000.
__ ; The Otoman Empie, The CassicalAge 1300- 1 600, London 1 973.
İ skender Beğ Türkmen, Tan·h-i Atem arayı Abbasi, II, (neşr. İrec Afşar) , Tehran 1 382.Kurat, Akdes Nimet; "Thc Tu rkish Expedition to .:\ sta rkhan in 1 56 9 and the Problem o f
thc D on- Volga Canal' ' , Slavonic and East European Review, XL/ 94, (Dcccmbc r 1 96 1 ) ,
s . 7 - 23 .
__ ; ürk[ye ve İdil Byu (1 569 Astarhan S􀅲/m·, Ten-İdil Kanah ve XVI-X I 'il. ii:t!
Osmanı-Rus Jı.1ünasebet/erı), ;\nkara 1 96 6 .
[J//ers jrom ,'eo(ge Jord Carew /o Sir Thomas Roe, Ambassador /o ıhe mrt of !he Greal Alugul,
1 6 15- 1 6 1 7, (edt. J ohn .Maclean, F.S.A.), London 1 8 60.
Lockhart, Laurance; "European Contact with Persia, 1 3 5 0- 1 7 3 6 " , The Camh'_ge 1-Ji.f!O!J' o/
Iran, Volume 6, The Timuı"d and S favid Pe'ods, (ed t. Peter J ackson and Lauran.cc
Lockhart) , Camlıridgc 200 1 , s. 3 7 3 -40 9 .
\falcolm, Sir John; The Flistoy / Persia: Fom !he Jı.1os! Ear(y Pen.od /o !he Presml T ime, I ,
London 1 829.
\fa sters, Bruce; The On'gins of ı:reslen Economic Dominante in !he vliddle Easl, i:lercan!ilism and
the /slamic Economy in Aleppo, 1600- 1 75 0, N ew Y ork and London 1 988.
\fa tthcc, Rudi; ",\n 6- 0 ttoman Concerns and Caucasian l n terest, Diploma tic Rclatio n s
bewecn I ran and Russia, 1 587- 1 6 3 9" , Safavid Iran and her Je􀆒􀆓,hhors, (cd t . ..lic hcl
.Mazzaoui) , St. Lake C ity 200 3 , s. 1 0 1 - 1 2 8 .
__ ; The Politic.r ofTrade in Sqjavid Iran: Silkjör Silver, 1 600- 1 730, N cw York 1 9 99 .
\fughul, \L Yakub; "Portekizlilerle Kızıldeniz'de \fücadele ve Hicaz'da Osmanlı
Hakimiyetinin Yerleşmesi Hakkında Bir Ve sika" , Be_,eler, 1 1 / 3-4, ( 1 9 6 5) , s. 3 7-48.
Özbaran , Salih; "Osmanlı İmparatorluğu ve Hindis tan Yol u, Onaltncı Yüzyılda ·ricarc t
Yollan Ü zerinde Türk-Portekiz Rekabet ve İ lişkileri", 10 Edebiyat akiil!eJi Tarih
Dey)si, Sayı: 3 1 , (\fart 1 977) , s. 6 5 - 1 46 .
__ ; "XV I . Yüzyılda Basra Körezi Sahillerinde O smanlılar, Ba sra Bcylerbeyliğ-inin
Kuruluşu", 10 Edebyat Fakü//esi Tanh DegiJi, Sayı: 25, (fa rt 1 97 1 ) , s. 5 1 -72.
Slaves of the Shah: New Elites ef Safavid Ian, (edt. Susan Babaie- Katryn Babayan- I n a
B aghdiantz \kCabe and \fassumeh Farhad) , London 2004.
S tecnsgaa rd, N iels; The Asian Tade Revoluıion of !he Sewn!eenth Ct.·1/ıIJ', The hsı ndio
Companies and the Decline qfıhe Caravan Trade, Chicago 1 9 74.
S teinmann, Linda K.; "Shah ',\ bbas and the Royal Silk Trade 1 5 99-1 6 2 9 ' ' , Btt!letin (3nli.rh
S ocie(y jor Middle .asten StudieJ), lV / 1 , ( 1 9 87 ) , s . 68-7 4.
T he Emhas􀀦y qf Sir Thomas Roe /o the Court q/ ıhe Creaı J\1o􀆔􀆕ul, 1 6 1 5- 1 6 1 ?, 1 1 , (cd t . \'\'il!iaın
Foster) , London 1 9 26.
Turan, Osman; Seuklular ve islamyet, İstanbul 1 993 .
U zunçarşıh, İsmail H akkı; Osmant Taihi, i l i / l , A nkara 1 9 9 5 .

Osmanlı'nın Hint Seferleri ve Sonuçları

 On beşinci asrın son yıllarında Portekizliler Ümit Burnu'nu geçip Hindistan kıyılarına ulaşan deniz yolunu keşfettiler. Bu durum Hindistan ticaretinin yolunu değiştirdi. O zamana kadar Hindistan’dan yüklenen mallar Basra Körfezi ve Kızıldeniz yoluyla İskenderiye veya Suriye Limanlarına geliyor, Venedik gemileri ile Avrupa’ya ulaşıyordu. Hint ticaretinin Portekizliler'in eline geçmesi Memlûklar'ın ekonomisini sarstı. Ancak Portekizliler'in hakimiyetinin kırılması için yaptıkları çalışmalar donanmalarının yeteri kadar güçlü olmaması sebebiyle sonuçsuz kaldı. Mısır ve Suriye Osmanlılar'ın eline geçince (1517) Kızıldeniz ve Basra Körfezi ağızlarının Portekizliler'de bulunması siyasî ve ekonomik bakımdan sakıncalıydı. Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa'nın teklifi ile 1530’da Süveyş’te bir donanma inşasına başlandı. Süleyman Paşa donanmayı 1532 yılı başlarında sefere çıkacak hâle getirdi. Ancak kendisine Alman ve Irakeyn seferlerine katılmak emri aldığı için Hindistan Seferi gecikti. 1535’te Gücerât Hükümdarı Bahadır Şah İstanbul’a gönderdiği elçi ile padişahtan Portekizliler'e karşı yardım istedi. Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa, Hindistan sularına kuvvetli bir sefer yapmakla görevlendirildi.

     Hadım Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, 1538 Haziranında hareket etti. İlk olarak Kızıldeniz’in kapısı olan Aden’i ele geçirdi. Süleyman Paşa, Hindistan’ın Diyu şehrine ulaştığında, Bahadır Şah, Portekizlilerce öldürülmüş ve yerine Portekiz yandaşı yeğeni Üçüncü Mahmud geçirilmişti. Süleyman Paşa, Diyu şehrini kuşattı fakat yirmi gün sonra Portekiz donanmasının yardıma gelme tehlikesi üzerine kuşatmayı kaldırıp geri döndü. Yemen’de Zebîd’i ele geçirdi. Yemen Beylerbeyliği kuruldu (1540). Bu sefer neticesinde, Hint Okyanusundaki Portekiz üslerine kuvvetli bir korku verilmiş oldu.

     Portekizliler, Osmanlılar'ın Hint sularında güçlü bir donanma ile görünmesini, iktisadî ve dinî vaziyetleri için çok tehlikeli gördüler. Portekiz’in yeni genel valisi 1541 yılı başlarında güçlü bir donanma ile Kızıldeniz’deki Osmanlı Donanması üzerine harekete geçti fakat bu sefer bir miktar coğrafya bilgi toplamanın yanında Kızıldeniz’de Osmanlı tahkimatını artırmaktan başka bir işe yaramadı. Portekizliler bu seferden sonra barış girişiminde bulundular. Doğu Afrika ve Güney Arabistan limanları Portekiz baskısından kurtuldu ve Osmanlı gemileri bölgede huzuru sağladı. 1500’lü yılların başından beri Portekiz baskısıyla aksamış olan Mısır-Hindistan ticareti Osmanlılar'ın Kızıldeniz ve Hind Okyanusu'nda güçlenmeye başlaması üzerine tekrar canlandı. Ayrıca Osmanlılar, Hint Okyanusu'na Basra Körfezi'nden de yeni bir yol açmayı planlıyorlardı. Bu arada Aden, Portekiz taraftarı yerli bir Emîrin eline geçti ise de, Yemen Beylerbeyi Ferhad Paşa tarafından geri alındı (1548). Osmanlılar'ın Kızıldeniz’den sonra Basra Körfezi'nden Portekizlileri atma çalışmaları iki devletin arasını açtı. Osmanlılar bir Hint Seferi'ne karar verdiler ve bu karar sonucu Pîrî Reis, Hint Kaptanlığı'na getirildi. Basra Beylerbeyi Kubad Paşa'ya da 15.000 asker ve gemilerle hazır bulunması emredildi. Pîrî Reis, Maskat’ı vurduktan sonra, Hürmüz’ü kuşattı (1552). Ancak Basra’dan kuvvet almadan bu işe girişmesi seferin başarısız kalmasına sebep oldu. Üç kadırga dışında, askerlerini Basra’da bırakıp Süveyş limanına döndü. Hürmüz kuşatmasında yaşanan bu olaylar sonucu devlet yönetiminde kritik görevlerde hataların kabul edilmemesi sebebiyle Pîrî Reis idam edildi.

     Bu olaydan sonra Hint Kaptanlığı'na Katif Sancak Beyi Murat Reis atandı (1552). Pîrî Reis önderliğinde başlayan seferi sonuçlandırmak ve Basra’dan aldığı donanmayı Süveyş’e götürmek için yola çıktı. Ancak Hürmüz Boğazı'nda, Portekiz donanması ile yaptığı savaşta çok zayiat verip Basra’ya geri döndü.

     Basra’da yeniden hazırlanan Osmanlı Donanması,1554'de Seydi Ali Reis’in komutasında yola çıktı ve Hürmüz Boğazı'nı geçtikten sonra Umman kıyılarında karşılaştığı Portekiz donanmasını bozguna uğrattı. Üslerine yakın olan Portekizliler hazırlanıp yeniden saldırdılar. Yapılan savaşta her iki taraf da çok kayıp verdi. Portekizliler'in dışında dalgalar ve fırtınalarla da uğraşan Seydi Ali Reis, elinde kalan dokuz gemi ile Gücerat Sultanı'na sığındı. Yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’a döndü (1556). Bu hadiselerden sonra küçük çapta bazı çarpışmalar da oldu.


Açe'de Osmanlı-Portekiz Mücadelesi



     Sumatra Adası'nın kuzeydoğu bölgesinde bulunan Açe Sultanlığı, bölgede ticari ve ekonomik yönden kuvvetli bir nüfuza sahipti ve baharat ticaretinin önemli bir kısmını elinde bulunduruyordu. Seylan ve Kalküta’da ise müslümanlık hızla yayılıyordu. Portekizliler dini gaye ve ticari sömürü aracı olarak Hindistan çevresi ile Sumatra’da bulunan Açe sahillerini kendilerine yeni hedef olarak seçtiler. Portekiz donanmasının başındaki Albuquerque'nin 1512 yılında Portekiz Kralı’yla yaptığı yazışmalar haçlı düşüncesinin bütünüyle bu seferlerde etkin rol oynadığını göstermektedir. Portekiz kuvvetlerine karşı büyük zorluklar ve güçlükler içinde direniş gösteren Açe Sultanı Alâeddin ise Osmanlı Padişahı'na acil yardım çağrısının iletildiği bir mektup gönderdi.

     Sultan Alâeddin’in mektubu İstanbul’a ulaştığı sırada Zigetvâr'ın Fethi'nden dönmekte olan Kanûnî Sultan Süleyman’ın dönüş yolunda vefât ettiği haberi ulaştı. Yerine Sultan II. Selim tahta geçtikten sonra ise Açe Sultânı’na bir "Nâme-i Şerîf" göndererek bölgeye her türlü yardımın yapılacağını açıkladı. Mektubun son satırlarında Açe Sultânı’na; Hint sâhillerindeki "Memâlik-i İslâmiyye"ye saldıran "A’dâ-yı Dîn-i Mübîn"e karşı Osmanlı askerlerinin "Ol Cânibe Dâimâ" gönderileceği ifâde etmekteydi.

     Sultan Selim daha sonra Portekiz'in saldırgan tutumuna son vermesi için Portekiz'e de "Portugâl Krâlı Don-Sebastiyân"a başlığıyla bir mektup gönderdi. Bunun üzerine apar-topar İstanbul’a gönderilen Elçi Nikola II. Selim’e Portekiz Kralı'nın sözde barış mesajlarını uzun uzun anlattı. Elçinin ağzından Portekizliler adına -son kez- barış teminatı alan Sultan Selim bunu Açe ve bölge devletlerine birer mektupla duyurarak bundan böyle Portekiz saldırılarına karşı güvende olduklarını bildirdi.

     Fakat aradan uzun bir zaman geçmeden Portekiz gemilerinin Hindistan’dan gelen hacı ve tüccar gemilerine yeniden saldırdıkları haberi ulaştı. Bunun üzerine Osmanlı Sultanı'nın Portekiz Kralı'na yazdığı ve saldırılara son verilmemesi durumunda gerekenin yapılacağının bildirildiği "Nâme’-i Hümâyûn"la Portekiz açıkça tehdit edildi:

     "Fi’l-hakîka (gerçekten) oraların sulh-u salâhı (barış ve düzeni) muradınız ise, derya taraflarından hüccâc ve tüccara (hacılara ve tâcirlere) tecavüzden el çeküb, mektûbunuzla i’timâd olunur âdemlerinüz gönderile ki, ol diyârın ahvâl ve intizâmına müteferri’ olan umûr (işler) ne ise mukarrer ola! Eğer ol cânibin (tarafın) ihtilâline (işgâline) sâlik olursan, bi-inâyeti’llâhi Te’âlâ bu cânibden muktezî olan (yapılması gereken) umûr ne ise tedârük olunur! Sonra sulh (barış) murâd olunmuştu dimek müfîd olmaz (fayda sağlamaz)! Ziyâde ne demek lâzımdur? (Daha fazla söze gerek var mı?)"

     Portekiz'in gönderilen "Nâme’-i Hümâyûn" karşısında sessiz kalması üzerine Padişah'ın emriyle Kurdoğlu Hızır Reis komutasında derhâl bir deniz filosu hazırlanarak Açe Sultânı’nın istediği "Bacilîşkâ ve Şabkâ ve Havâ’î Topları" ile Osmanlı Asker ve Mühendisleri bölgeye sevkedildi.

     Ancak bu sırada Yemen'de isyan çıkması üzerine Sumatra’ya gitmek üzere yola çıkan Donanma'nın derhal Mısır’dan Moha ve Aden kıyılarına doğru yönelmesi ve oradaki isyana müdahale etmesi emredildi. Durum Açe Sultanı'na da bir mektupla bildirildi.

     Bir sene sonra Portekiz'in Açe topraklarından püskürtülmesi için 1579 yılında "15 kadırga, iki pâre barça, bir topçubaşı, yedi topçu ve bir bölük asker"le, "Top ve Tüfengler" Açe'ye gönderildi. Açe’ye giden Osmanlı ordusunun bir kısmı kendilerine tahsis edilen Bitai köyüne yerleşti. Buraya yerleşen Türk askerleri, Açe halkına askeri eğitim vermek amacıyla bir akademi kurdu. Askeri akademide, Açeliler'e top dökmeyi, kale yapmayı ve güçlü gemi yapımını öğreten ve askerlere savaş eğitimi veren Türk askerleri ayrıca Açe ordusunun da kurulmasını sağladı. Türk askerlerinden savaş teknikleri öğrenen Açeliler, uzun süre Portekizliler'e ve ardından Hollandalılar'a karşı mücadele verdiler. Özellikle sonraki yıllarda Sultan İskender Muda’nın Yeniçeri Ocağı’nı örnek alarak kurduğu sağlam ve güçlü ordu sistemi sayesinde, Açeliler uzun yıllar bu topraklarda kalmayı ve düşmanlarını yok etmeyi başardılar.

     Hint Seferleri sonunda, önceleri Portekiz denetiminde olan Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu sularında artık Osmanlı varlığı tartışmasız bir konum kazandı. Özellikle bölgedeki Portekiz gücünün sarsılmaya başlaması ile birlikte yeni bir anlaşma zemini doğdu. Buna bağlı olarak 1560-1566 yılları arasında Akdeniz’de ticarî faaliyetler artarken daha fazla işlek hale gelen Kızıldeniz ve Basra Körfezi ise bu seferlerin meyveleri sayesinde en az 300 yıl batılı devletlerin müdahalelerinden kurtuldu.


Fas'da Osmanlı-Portekiz Mücadelesi ve Portekiz'in Çöküşü

Vadi üs Seyl Savaşı

     Denizlerde Portekiz baskısının kırılmasından sonra Fas Kraliyet Ailesi'nden bir kısmının Osmanlı'dan, bir kısmının da Portekiz'den yardım istemesi üzerine Osmanlı-Portekiz mücadelesi Fas topraklarına taşındı. Osmanlı askerlerini Fas'dan uzaklaştırıp yiğeninin yerine tahta geçmek isteyen II. Abdullah M. Saadi, Portekiz'e sığınarak bu ülkeden yardım ve himaye istedi. Osmanlı'yı "Portekiz'e ait kıyılar ile Gine, Brezilya ve Atlantik adalarıyla ticaret güvenliğine" en büyük tehdit olarak gören Portekiz Kralı I. Sebastião 1568 yılında Fas'a çıkarma hazırlıklarını başlattı. Müslümanlara karşı zafer kazanmak için yaratılmış bir komutan olduğuna inanan Portekiz Kralı kendi askerlerinin yanı sıra Almanya, Hollanda, İtalya gibi ülkelerden topladığı paralı askerlerden oluşturduğu yaklaşık 30.000 asker ve 500 gemilik büyük bir kuvvetle Larache (El-Ariş) yakınlarında karaya çıktı. 4 Ağustos 1578 yılında yapılan "Vadi üs Seyl" savaşıyla Portekiz ağır bir yenilgiye uğratılarak Portekiz ordusu Kralı ile birlikte yok edildi. Fas'ın da Osmanlı himayesine girdiği bu savaştan sonra Portekiz'de büyük karışıklıklar baş gösterdi. Portekizliler'in dünya denizlerdeki kısa süreli etkinlikleri bu savaşla hızlı bir çöküş sürecine girerken Portekiz devleti de takip eden yaklaşık 60 yıl boyunca tarih sahnesinden silindi. Osmanlı hakimiyet alanı ise Atlas Okyanusu'na kadar ulaştı.

Osmanlı’nın Hint Okyanusu hâkimiyeti

Osmanlı’nın Hint Okyanusu hâkimiyeti
Osmanlı Devleti, Hint Okyanusu’nda Katolik Portekizlilere karşı verdiği mücadele ile küresel bir güç olduğunu ortaya koymuştur.
Bu makalede 16. yüzyılın ilk yarısındaki Osmanlı-Portekiz ilişkileri ele alınmıştır. Osmanlı Devleti’nin, 1517 yılında Memlüklü Sultanlığı’na son verip sınırlarını Hint Okyanusu kıyılarına kadar genişletmesinden önce başlayan Hint Okyanusu mücadelesinin, yüzyılın ilk yarısı boyunca giderek artan bir şekilde devam eden boyutu üzerinde durulmuştur. Bu süreçte Osmanlı’nın, doğu-batı arasındaki ticari faaliyeti yüzyıllarca barış içerisinde sürdüren Hint ve Uzakdoğu coğrafyasındaki Müslüman sultanlıkların siyasi ve ekonomik varlıklarının bir garantisi olarak ortaya çıktığı görülür. Bu bağlamda Osmanlı Devleti, Hint Okyanusu’nda Katolik Portekizlilere karşı verdiği mücadele ile küresel bir güç olduğunu ortaya koymuştur. 
Osmanlı Devleti’nin üç kıtada varlık iddiasını sürdürdüğü bir yüzyıl olan 16. yüzyıl, sadece Osmanlı tarihi açısından değil, dünya tarihini değiştirecek gelişmelere sahne oldu. Modern anlamda, küresel siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin değişim sürecinin başlangıcı kabul edilen keşifler çağının 16. yüzyıl başlarından itibaren Hint Okyanusu’ndaki safhası Osmanlı Devleti ile doğrudan ilişkilidir. 
Bartholomew Dias’ın 1487 yılında Ümit Burnu’nu dolaşmasının ardından, Vasco de Gama’nın 1497 yılında Hindistan’ın Kalküta limanına ulaşması ile Portekiz’in deniz imparatorluğu kurma düşüncesi hayata geçirilmeye başladı. Doğu denizlerinin keşifleri amacıyla çıkılan bu deniz yolculukları ile, hammadde zengini doğu ülkelerinin zenginliklerine birinci elden sahip olma gibi ekonomik; Portekiz’in bir Deniz İmparatorluğu’na yükseltilmesi gibi siyasi; Portekiz Kralı denizci Henri’nin (1394-1460) Katolik dünyasının lideri Papa V. Nikolas’dan aldığı doğu halklarını Hıristiyanlaştırma misyonunda ortaya çıktığı üzere, Katolik dünyasının doğudaki temsilcisi olma bağlamında da dini bir içerik taşıdığı görülür. Portekiz’in doğu denizlerinde hakimiyet kurma plânı, Osmanlı Devleti’nin Avrupa sınırlarının neredeyse yarısına yakın bir bölümünü ele geçirdiği bir döneme tekabül eder. Alternatif arayışlarının bir ürünü olarak değerlendirilebilecek olan doğu denizleri keşifleri, aynı zamanda, genelde İslam dünyası, özelde ise Osmanlı Devleti ile hesaplaşmanın bir başka safhasını oluşturması bağlamında önemlidir.  
1. Giriş 
Osmanlı Devleti’nin Hint Okyanusu politikasından söz edildiğinde akla ilk etapta Kızıldeniz, Umman Denizi, Basra ve Aden Körfezleri gelirken, Batı Hindistan kıyıları ve Sumatra’ya kadar uzanan boyutunu da unutmamak gerekir. Osmanlı Devleti’nin, Hint Okyanusu’ndaki gelişmelere verdiği tepkinin önemini, kurduğu Süveyş ve Hint donanmalarında ve bu donanmaların başına atanan önemli komutanların yanı sıra, söz konusu komutanların, amirale değil, doğrudan doğruya Divan-ı Humayun’a bağlı olmasında görmek mümkündür. Bu durum, gerek Osmanlı’nın yukarıda zikredilen coğrafyalardaki devletlerle siyasi ve askeri anlamda doğrudan ilişkiler kurduğunu ortaya koymaktadır. 
Osmanlı’nın Hint politikasının şekillenmesinde -nedenlerine aşağıda ayrıntılı bir şekilde denileceği üzere-, sömürgeci batının öncü gücü Portekiz’in 15. yüzyılın son yıllarından itibaren, 16. yüzyıl başlarında giderek gücünü artırmak suretiyle, önce Afrika kıyılarını, ardından Hürmüz Boğazı’nı tutmaya başlamasının etkisi büyüktür. Portekiz güçlerinin Kızıldeniz’i ve dolayısıyla kutsal toprakları tehdit etmesi, Hint Okyanusu civarındaki İslam beldelerindeki Müslümanların hac farizasını yerine getirmesine engel olması, Uzakdoğu-Hint ve Ortadoğu arasında yüzyıllarca devam eden ve Müslüman tüccarların hâkimiyetindeki ticari faaliyetlere set çekmesinin temel nedenler olduğu görülür. Dönemin iki önemli gücü Osmanlı-Portekiz arasında Akdeniz’de başlayan mücadele, 16. yüzyıl başlarından itibaren Hint Okyanusu’na taşındı.0 Bu bağlamda Osmanlı’nın Hint Okyanusu’ndaki gelişmelere tepkisini salt askeri anlamda değil, siyasi, dini, ekonomik bağlamlarıyla da ele almak gerekir.  
16. yüzyıl ilk yarısında, Osmanlı Devleti ve Portekiz’in Hint Okyanusu’ndaki karşılaşması, Avrupa’da sürdürülen İslam ile Hıristiyanlık mücadelesinin, Hint Okyanusu’na yayılması ile küresel bir boyut kazandığını ortaya koyması bakımından son derece önemlidir. Keşifler çağının bir açılımı olarak 1497-98 yılında, dört gemiden oluşan Portekiz filosu Hindistan’a girdi, ardından 1503 yılından itibaren Hindistan kıyılarına yerleşmeye başladı. Böylece, yüzyıllar boyunca Müslüman denizcilerin hâkimiyetindeki ticaret yoluna nüfuz edilmesiyle, Hint Okyanusu’nda Avrupa dönemi ve Portekiz deniz imparatorluğu başlamış oldu. Katolik dünyasının ruhani lideri Papa, 1494 yılında imzalanan Trodesilhas Anlaşması ile Avrupa’nın batısındaki denizleri İspanya’ya, doğusundaki denizleri de Portekizlilere vermesiyle, bu iki denizci ulusun denizlerdeki keşiflerine dini bir boyut kattı. Avrupalı sömürgeci güçlerin doğuyu keşifleriyle birlikte, 16. yüzyıl başlarından itibaren Hint Okyanusu civarındaki stratejik liman şehirlerine yerleşmeye başladılar. Böylece, doğulu halkların barışçıl temele dayalı doğu-batı ticari ve kültürel ilişkileri sömürgeci güçlerin pragmatist eğilimleri sonucu dönüşüm sürecine girdi. Avrupalıların saldırgan ve ayrımcılığa dayalı tutumları, doğu toplumlarının harmoniye dayalı iç toplumsal yapıları kadar, toplumlar arası ilişkilerinde de değişime yol açtı.
Ortadoğu ve Hindistan’daki Müslüman sultanlıklar Portekizlilerin, Basra Körfezi girişinde stratejik öneme sahip Hürmüz’ü 1509 yılı gibi erken bir dönemde ele geçirmesinin, bölgenin siyasi ve ekonomik yapısını değiştirmeye yönelik olduğunu algılamakta gecikmediler. Hint Okyanusu’na kıyısı olan devletlerin Portekiz deniz gücüne karşı koyacak askeri yapılanmaya sahip olmamaları, dönemin en güçlü İslam devleti olan Osmanlı’dan yardım istemelerini zorunlu kıldı. Osmanlı Devleti’nin, izlediği genel siyasetin bir gereği olarak, bölge ülkelerinden gelen ittifak ve yardım taleplerine kulak tıkaması beklenemezdi. Osmanlı, gerek Avrupa’daki Katolik-Protestan çatışmasında, gerekse de İslam dünyasına yönelik Haçlı ittifakları nedeniyle Avrupa siyaseti ile içli dışlıydı.*  
Bu gelişmeler ışığında Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyıl Hint politikasını şu dört evrede ele almak gerekir: 
Yıldırım Beyazıd döneminden itibaren Memlüklü Devleti’nin Süveyş donanmasını kurmasına ve sürdürülmesine yaptığı katkı;
Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sonucu Süveyş donanmasını yenileyerek, Osmanlı’nın ilerki dönemde gerçekleştireceği Hint seferleri için alt yapı oluşturması;
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Batı’da gerek kara Avrupası gerekse Akdeniz’de, doğu’da ise İran seferlerinin yanı sıra, Hint Okyanusu’yla doğrudan ilgilenmesi;
2. Selim döneminde, Açe Darusselam Sultanlığı ile kurulan diplomatik ve askeri ilişkiler. 
Bununla birlikte, bir Avrupa-Hıristiyan öncü gücü olarak Portekiz’e karşı küresel çapta gösterilen tepkinin, İslam dünyasında, biri batıda diğeri doğuda olmak üzere, dönemin iki önemli gücü olarak beliren Osmanlı Devleti ve Açe Darussalam Sultanlığı tarafından verildiği görülür. Bu iki devlet arasındaki coğrafi uzaklığı ortadan kaldıran ve irtibatı sağlayan ise Gücerat Sultanlığı oldu. Hindistan’nın kuzeyindeki Timuroğulları’ndan sonraki en güçlü İslam devleti olan Gücerat Sultanlığı’nda deniz gücünün başında bulunan Osmanlı amiralleri, Osmanlı Devleti’nin Hindistan’daki ileri karakolu görevi görüyordu.
2. Hint Okyanusu’nun Tarihteki Önemi 
Hint Okyanusu, yüzyıllarca Doğu-Batı ticaretinde önemli bir suyolu olarak dikkat çeker. Roma İmparatorluğu döneminden başlayarak gerek Çin-Hindistan-Basra Körfezi-Kızıldeniz-Süveyş- Kuzey Afrika ve Avrupa limanları arasındaki ticarette gerekse Basra-Halep-Suriye veya Kızıldeniz’in iki yakasında, Arabistan ve Afrika sahillerinde gerçekleştirilen doğu-batı ticaretinde doğunun zengin kaynaklarını batıya taşıyanlar Asyalı denizciler oldu. İslam öncesi dönemden başlayarak Arap denizcilerinin yoğun olarak ticari faaliyette bulundukları bu coğrafyada, İslam’ın yayılmasıyla birlikte Müslüman tüccarlar bölgedeki ticari faaliyetleri devam ettirdiler. Böylece 9. yüzyıla gelindiğinde, Müslüman denizcilerin hâkimiyet alanları en geniş sınırlarına ulaştı. 10. yüzyılda Arap tüccarların Kanton’da önemli bir azınlık grubunu oluşturmaları bu gelişmenin bir sonucudur.
Arap, Hintli, İranlı tüccarların yanı sıra, Selçukluların tarih sahnesine çıkmasıyla Türk kökenli tüccarlar da bu sularda kendilerine yer buldular. Bu ticaretten hâsıl olan gelir, Ortadoğu’ya akmaya başladı. Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla birlikte bu sürecin artarak devam ettiği ve gelirin önemli bir bölümünün Osmanlı topraklarında birikmeye başladığı görülür. Venedik ve Cenevizli tüccarlar, doğudan gelen ticari metaları Osmanlı limanlarından alarak ikinci bir kârla Avrupa’ya satıyordu. Böylece söz konusu ticarete iştirak eden ülkeler giderek zenginleşiyordu. Deniz yolunun yanı sıra, Mezopotamya’daki gibi önemli suyolları da İran Körfezi’nin Bağdat’la temasını sağlıyordu. Böylece Hint Okyanusu dünya ticaretinin önemli merkezlerinden biri haline geldi ve bu ticaret iç suyolları devreye girerek Akdeniz ile bağlantı yolu açılmış oldu.
Ortadoğu limanlarının birer aktarma üssü olduğu dönemlerde Malaka ve Kambay arasında Güceratlı; Kambay, Kahire, İskenderiyye ve Şam arasında da Arap, Türk, İranlı ve Mısırlı tüccarların yanı sıra, bu bölgedeki devletler de söz konusu ticaretten kârlı çıkan kesim oldu. Bütün bu ticari faaliyette dikkat çeken husus, tarafların birbirlerine askeri bir üstünlük kurma ve tekel oluşturma düşüncesinde olmamalarıydı. Bir anlamda, dönemin ‘serbest ticaret bölgesi’ vasfını taşıyan uluslararası antrepolar niteliği taşıyan limanlarda her milletten tüccarlar serbest ticari faaliyette bulunuyordu. Örneğin, 18 Mayıs 1498 tarihinde, dönemin uluslararası bir ticaret liman şehirlerinden biri olan Kalküta’da karaya çıkan Vasco de Gama (1460-1524), Müslüman, Hindu, Yahudi ve Nasturi gibi çok çeşitli ulus ve dinden tüccarı bir arada görmesi karşısında hayretler içinde kaldı. 
Ekonomik ve kültürel zenginliğe konu olan Hint Okyanusu civarındaki toplumların kaderi, 16. yüzyıl başlarından itibaren Batılı güçlerin Hint Okyanusu’na komşu devletler üzerinde hakimiyet kurma istekleriyle bölgenin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısında geri döndürülemez bir dönüşümün yaşanmasına yol açtı. Batılı ülkelerin Güneydoğu Asya’daki sömürgecilik tarihi Portekiz (1511) Hollanda (1598), İngiltere (1600) ve Fransa (1602) tarafından yazıldı. Avrupalı devletlerin doğuya gerçekleştirdikleri deniz seferlerinde, bu coğrafyanın baharat ve ipek gibi kıymetli mallarının ticaretine hakim olma arzusu yatıyordu. Bu ilgi zamanla bölgedeki diğer yeraltı ve yer üstü kaynaklarının sömürülmesine kadar gitti. Bu süreç, aynı zamanda, Avrupalı sömürgeci devletlerin ekonomilerinin giderek düzelmesi nedeniyle dünya tarihinde önemli değişikliklere neden olmasıyla modern zamanlarda ayrı bir öneme sahiptir.
Hint Okyanusu’nun bir diğer önemi Hıristiyanlığın İslam’a karşı verdiği küresel mücadelede yatar. Keşifler çağında Amerika’da rakipsiz olan Avrupalı Hıristiyanlar, Asya Kıtası’nın Hint Okyanusu bölümünde Müslüman devletlerle mücadele etmek zorunda kaldılar. Bu bağlamda, Osmanlı Türklerinin, Avrupa’nın ortalarına ve Akdeniz’in batısına kadar ulaşması, kadim rakip Avrupa’nın, Osmanlı’yı arkadan çevirmek suretiyle kıskaca alma stratejisini hayata geçirmesine yol açtı.

3. Sömürge Dönemi Öncesinde Hint Okyanusu’na Kısa Bir Bakış  
Gerek Türkistan bölgesindeki Türk devletleri, gerekse Hint Okyanusu civarındaki Müslüman devletlerin egemenliğinde gerçekleştirilen doğu-batı ticari faaliyeti Avrupa’nın bu ülkelere bağımlılığını artırıyordu. Osmanlı Devleti’nin zamanla ticaret yolları üzerindeki egemenlik alanını genişletmesi  ve gerek Avrupa gerekse de Akdeniz’de gerçekleştirilen savaşlar dolayısıyla Avrupa’ya ulaşan ticari metaların fiyatları sürekli artıyordu. 16. yüzyılın ikinci yarısında Hindistan’dan Basra’ya gelen kıymetli ticari mallar Bağdat-Birecik-Halep-Trablus iskelesi ya da Suriye sahilindeki diğer limanlara aktarılıyor, buradan da Venedik ve Ceneviz ve diğer batı ülkelerine ya da İstanbul’a götürülüyordu.
Bu ekonomik buhrandan çıkmanın yollarını arayan Avrupa devletlerinin deniz keşifleri çağını başlatması bir tesadüf değildir. Batılı devletler Ümit Burnu’nu dolaşmak suretiyle, Hint coğrafyasına ulaşarak, burada üretilen başta baharat olmak üzere diğer değerli metaı Avrupa’ya taşımak arzusundaydılar. Baharatın niçin bu kadar önemli bir meta olduğunu ortaya koymak için bir benzetmek yapmakta fayda var. Bu anlamda, modern dönemde petrolün rolü ne ise, o devirde de baharat, sanayi için son derece önemli bir hammaddeydi. Avrupa’da baharat üretimi yapılmaması tamamıyla doğudan getirilecek metaya bağımlılığı artırıyordu. Bu ticaret yolunun aktarma noktaları olan İskenderiye, İstanbul, Venedik son derece önemli zenginlik elde etti.
Portekizliler gelmeden önce çoğulcu kültürel hayatın hâkim olduğu ve doğu-batı ticaretinin en önemli aktarma noktalarından biri olan Malaka Boğazı girişindeki Malaka şehri, sömürgecilerin en katı uygulamalarına tanık oldu. Bunun üzerine, Kızıldeniz ve İran Körfezi ile olan bağlantılarının kesilmesiyle karşı karşıya kalan Müslüman tüccarların yanı sıra, Koromandel, Seylan, Bengal ve Pegu’lu tüccarlar da başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. Bu dönemde Müslüman tüccarlar, özellikle Malaka Boğazı’nın güneyinde, Sumatra Adası’nın kuzeyinde yeralan Açe, Pasai ve Pedir’i üs olarak seçtiler.24 Bölgedeki İslam sultanlıkları, Portekiz’e karşı güçlü bir direniş göstermek ve bölgeden çıkarmak için Açe Darusselam Sultanlığı liderliğinde federatif bir devlet çatışı altında biraraya geldiler. Böylece, Portekizlilerin bölgeye gelmesine karşılık, bölge halklarının İslamlaşmasında artış yaşanmaya başlandığı gibi, Malaka’dan sonra Güneydoğu Asya’nın ticaret merkezi önemli bir denizci devlet olan Açe Darusselam Sultanlığı’na geçti. Açe’li tüccarların ve ticaret gemilerinin Hint Okyanusu’nda Portekizliler tarafından sürekli engellenmesiyle, Açe ile Portekiz arasında yaklaşık yüzyıl sürecek askeri ve siyasi mücadele başladı. 
4. Portekiz Deniz İmparatorluğu’nun Kuruluşu  
Avrupa’nın diğer ülkeleri ile kıyaslandığında, tarım arazilerinin azlığıyla ön plâna çıkan Portekiz, okyanusa açılmak suretiyle alternatif gelir kaynaklarına ulaşmayı plânlıyordu. Bu süreçte Portekizlilerin motivasyonunu artıran, Afrika’daki zengin altın yatakları ve doğunun zengin ticari mallarını elde etmek kadar, doğudaki kayıp Hıristiyan devletini bulmak teşkil ediyordu.
Sadece Portekiz’i değil, İspanya ve Hollanda gibi diğer Avrupalı güçleri de okyanuslara açılmaya iten neden, 10. yüzyıldan başlayarak Uzakdoğu ile Avrupa arasındaki ticari faaliyette ve Avrupa piyasalarında Müslümanların belirleyici olmalarıdır. Gerek Arap denizciler ve Uzakdoğu mallarını Ortadoğu’daki Osmanlı limanlarında devralan Müslüman Türkler ve gerekse ticaret güzergâhı üzerindeki Memlüklüler bu ticarette önemli bir gelir kaynağı elde ediyordu.  
Doğu’nun zengin metalarının pek çok el değiştirerek Avrupa piyasalarına ulaşması dolayısıyla fiyatlar oldukça yükseliyordu. Avrupa’da dönemin ekonomik koşulları dikkate alındığında Avrupalı ulusların bu metaları uzun dönemli olarak Müslüman tüccarlardan almasını beklemek imkânsızdı. Batı’nın doğuya ulaşma arzusu, Marko Polo gibi Ortaçağlar boyunca çok sayıda Avrupalı seyyahın ziyaretlerine ve doğunun gizemli dünyasını konu alan anlatılarına kadar eskiye gider. Söz konusu bu anlatılar Avrupa’da büyük bir hayranlık ve merak kaynağı oldu. Ancak gerek teknolojik yetersizlikler, gerekse de Avrupa ile Uzakdoğu arasında siyasi ve coğrafi bir engel olarak İslam’ın ve Müslümanların varlığı Avrupalıların bu topraklara ulaşmalarına mani oldu. Bu zenginliğe ulaşacak teknolojik gelişmeleri beklemek zorunda kalan batılı denizciler, nihayetinde Avrupa’daki sosyo-ekonomik ve politik krizlerin de etkisiyle, işittikleri doğunun zenginliğini paylaşmak için denizlere açıldılar. 
Yukarıda zikredilen ekonomik nedenlerin yanı sıra, 16. yüzyılda Avrupa’daki önemli güçlerle Osmanlı Devleti arasındaki mücadele Osmanlılar lehine gelişme gösterdi. Osmanlı tarafından gerek Akdeniz’den gerekse Doğu Avrupa’dan çevrilen Avrupalı uluslar bekalarını garanti altına almak amacıyla alternatifler aramaya başladılar. Bu alternatiflerden en önemlisi, Atlantik Okyanusu’na kıyısı olan devletlerin deniz seferleri oldu.  
Portekizliler dini*, siyasi ve ekonomik olmak üzere çeşitli nedenlerle Avrupa kıtasından doğuya sefer yapan ilk devlet oldu. Özellikle Denizci lâkabıyla tanınan Portekiz Kralı Henry (Henry the Navigator) (1394 -1460) denizcilik konusundaki gayretleri neticesinde, Portekizli denizciler daha önce gidilmemiş denizlere yelken açarak, önce Afrika’nın batı kıyıları ardından da 1498 yılınta Vasco de Gama önderliğinde -önemli denizcilik bilgilerine sahip bir Arap denizcinin rehberliğinde Ümit Burnu’nu dolaşarak Hint Okyanusuna açıldılar.
Portekizliler, doğuya başlatılan bu seyahatlerin önemli nedenlerinden biri olması hasebiyle 1506 yılında Portekiz Kral Manuel’in 1494 yılında yapılan Tordesillas Anlaşması için Papa II. Julius’a başvurdu. Böylece bir kez daha Portekiz yönetimi, Hint sularına açılmalarının nedeni olarak Haçlı ruhunu ortaya koydular.
İlk etapta Afrika’nın doğu sahillerinde stratejik konumda bulunan liman şehirlerini kontrol ederek buradaki varlıklarını güçlendiren Portekizlilerin söz konusu şehirlerde inşa ettikleri kaleler, bu yeni dünya sularında güvenliklerinin sağlanmasında birer stratejik karargâh görevi gördü.35 Portekizliler, Ümit Burnu’nu keşfetmelerinden birkaç yıl gibi kısa bir süre sonra, Hindistan’ın Malabar Kıyıları’na yerleşmeye başladılar.36 Böylece, Hint Okyanusu’na, dolayısıyla Ortadoğu ve Akdeniz vasıtasıyla bağımlı oldukları Uzakdoğu metalarına ulaşmayı ve bu malların tekelini ellerine geçirme arzusunun ilk adımını attılar.  
Bu süreçte, Arap ve diğer Müslüman tüccarların muhalefetine rağmen, ilk olarak biber ticaretinde önemli bir merkez işlevi gören Kochin’i (Cochin) ele geçirdiler. Cochin, Portekizli komutan Francisco de Almeida’nın diğer liman şehirlerine yönelik istilasında karargâh rolü oynadı.37 Almeida’nın ardından Don Alfonse de Albuquerque, dönemin küresel ticaret güzergâhında tekel kurmak amacıyla, önce Hindistan’ın batısındaki Goa’yı (1510), ardından Malaka Boğazı’nı kontrol eden Malaka’yı 18 Ağustos 1509 (Ernst van Veen, bu tarihi 1511 olarak verir. Raliby osman’ı silerken 1511 yaz) tarihinde ele geçirdi.0 Portekizlilerin 1511 yılında Malaka’ya girmesi,39* ardından 1515 yılında Basra Körfezi’ne hakim konumdaki Hürmüz’ü işgali,0 bir yandan Ortadoğu girişini, öte yandan Güneydoğu Asya girişini (Malaka Boğazı) kontrolleri anlamına geliyordu. Bu gelişme, sadece siyasi açıdan değil, ticari açıdan da özelde bölgenin genelde ise dünya dengelerini değiştirecek boyutlardaydı. Portekizliler Malaka Boğazı, Sumatra Adası’nın kuzeyindeki Açe, Hindistan, İran Körfezi ve Kızıldeniz arasında yüzyıllarca barış içerisinde sürdürülen ekonomik faaliyetlerin dengesini altüst ederek, ellerindeki ateşli silahlarla bu sularda ticaret yapan Müslüman denizcileri ortadan kaldırmayı amaçlıyorlardı. 
5. Portekizlilerin Hint Okyanusu Seferleri ve Sumatra’dan Tepkiler 
16. yüzyıl başlarından itibaren Hint Okyanusu’nda önemli bir deniz gücü olarak belirmeye başlayan Portekizliler, William Marsden’in özlü bir şekilde dile getirdiği üzere yerli halkların sosyal ve kültürel yaşamlarını keşfetmek yerine, Avrupa’dan gelen iyi savaşçılar olarak bölgeyi sömürme arzusu peşine düştüler.
Hint altkıtasındaki devletler askeri açıdan gelişmiş olmadıklarından, Batılıların silahlı güçleri karşısında varlık göstermeleri zordu. Portekizliler Hindistan’ın Batı kıyılarında Goa ve Diu’yu ele geçirdiler. 1510 yılında Goa’ya yerleşen Portekizliler, burada bir kale inşa edip bir ticaret şirketi kurdular. Ardından, Kızıldeniz girişinde önemli bir liman şehri olan Aden’i almak isteyen Portekizlilerin bu hedefe ulaşamamaları onları Müslümanlardan intikam almaya sevk etti. Bu başarısızlık sonucu Alfonso de Albuquerque’nın Mekke’ye girerek Müslümanların kıblesi Kabe’yi yıkma ve Medine’yi basarak Peygamberin mezarını tarümar edip Kudüs’ü ele geçirme plânını yapmasına yol açtı.* Portekizlilerin kutsal topraklara saldırı plânı Cidde saldırısı ile başladı. Ancak, Memlüklülere ait Süveyş donanmasının başında bulunan bir Osmanlı denizcisi olan Selman Reis, bu saldırıyı püskürterek Portekizlilerin kutsal topraklara girmesine mani oldu. Müslümanlara saldırıdan vazgeçmeyen Portekizliler, bu konuda Uzakdoğu’da da girişimde bulundular. Bu bağlamda, Sumatra Adası yakınlarında 300 kadar Açeli 40 kadar Arap hacıyı taşıyan bir gemiye saldırdılar ve hacıları öldürdüler.
Goa’da bulunan Portekiz amirali Albuquerque, Malaka şehrinin bölgenin en önemli İslam şehri ve pek çok tüccarın uğrak yeri olduğunu öğrendi. Bunun üzerine, Albuquerque, Malaka sultanı Mahmud Şah’a elçi göndererek ticaret ilişkisi kurmak istediğini iletti. Ancak Sultan Mahmud, bu talebe olumsuz karşılık vermek suretiyle Portekizlilerin hiddetini üzerine çekti. Bu nedenle Portekizliler Malaka’ya saldırma kararı aldı ve 1511 yılında Malaka şehrini ele geçirdiler.* Malaka’da bir kale inşa eden Portekizliler, böylece yavaş yavaş Hint Okyanusu’ndaki hedeflerine doğru ilerleme konusunda önemli bir adım atmış oldular. 
Malaka Boğazı’nın iki yakasında stratejik öneme sahip liman şehirlerini kontrol altına almadıkça bölgede hâkimiyet kuramayacaklarını anlayan Portekizliler, Malaka şehrinin ardından, bölgenin önemli liman şehirlerinin yer aldığı Kuzey Açe’ye saldırmayı plânladılar. 16. yüzyılın başlarında ortaya çıkan bu gelişme karşısında Açe Darusselam Sultanlığı’nca, önce kurucusu Ali Mughayat Şah (1511-1530), ardından da halefleri tarafından şiddetli bir direniş gösterildi.* 
Portekizlilerin, Sumatra Adası’nın kuzey sahilinde önemli bir liman şehri olan Pasai’yi ele geçirip kale inşa etmeleriyle, Açe Sultanlığı’nı doğrudan tehdit etmeye başladılar. Ali Mughayat Şah, kurduğu devletin sınırlarını genişletmeyi ve Portekiz tehdidini ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Bunun için öncelikle Portekizlileri bir an önce Pasai’den çıkarma kararını uygulamaya koyarak 1524 yılında şehri ele geçirdi. Bunun üzerine gücünü pekiştirmek suretiyle Malaka Şehri’nde konuşlanmış olan Portekiz güçlerine karşı saldırıya geçti.
Portekizliler karşılarında Açe Darusselam Sultanlığı gibi hiç ummadıkları bir denizci güç bulmaları ile Hint Okyanusu’nda tasarladıkları bir denizci imparatorluğun kurulmasının hiç de kolay olmadığını anladılar. Portekizle mücadeleden hiçbir şekilde vazgeçmeyen Açe, 1530’lu yıllardan başlayarak Gücerat’la Hint Okyanusu ticaretinde önemli işbirlikleri gerçekleştirdi ve böylece Kızıldeniz’e ulaşmayı başararak, baharat ticaretinde önemli bir aktör haline geldi. Bu gelişmeye paralel olarak Portekizle bölge ticaretini hakim olma konusundaki mücadelenin de yoğunlaştığını söylemeliyiz. Bu süreçte Açe devletinin, Ortadoğu ile doğrudan temaslar gerçekleştirdiği ve Osmanlı Devleti’yle Mısır Valisi aracılığıyla ticari anlaşma yaptığı görülmektedir.
Yukarıda dile getirildiği üzere, Açe Darusselam Sultanlığı’nın, Ortadoğu ile ilişkilerini giderek artırması Portekizlilerde kaygıya yol açtı. Goa papazı, Jorge Temudo, Portekiz kralına gönderdiği bir mektupta, Açe gemilerinin Kızıldeniz’e girmelerine mani olunmasını ve Osmanlı donanmasının Hint Okyanusu’na açılmasının engellenmesini önerdi. Ancak bu konuda başarılı olunamadığı gibi Açe Sultanlığı, Malaka’daki Portekiz güçlerine karşı saldırılar gerçekleştirdi.
Açe Darusselam Sultanlığı’nın üçüncü hükümdarı, Alaaddin Riayat Şah el-Kahhar döneminde Portekizlilere karşı verilen mücadelenin ticari ve ekonomik boyutu kadar, dini ve siyasi boyutu da önemlidir. İslam’ın Güneydoğu Asya’ya yayılmasında yüzyıllarca öncülük etmiş bir bölgeden çıkan Açe devleti, bu süreçte bu özelliğinden feragat etmeyerek, Hıristiyan sömürgeci bir güç olan Portekiz’le sonuna kadar mücadele etme kararı aldı. Bu amaçla el-Kahhar Portekizle 1537, 1547 ve 1568 yıllarında olmak üzere üç kez savaştı. Portekiz egemenliğindeki Malaka şehrine 1568 yılında düzenlenen saldırı o zamana kadar gerçekleştirilen saldırılar arasında en güçlüsü olarak dikkat çeker. Açe güçlerinin zafere ulaşmasının an meselesi olduğu bu saldırı bizzat sultanın önderliğinde donanmaya ait 300 gemi ve 15.000 askerin katılımıyla gerçekleştirildi. Ordunun elinde 200 bronz top olduğu halde Malaka Kalesi kuşatıldı. Bu savaşla ilgili tarihi kaynakların düştüğü bir başka önemli not, Açe donanmasında 400 Osmanlı askerinin varlığıdır.
Avrupa-Hıristiyan öncü gücü olarak Portekiz’e karşı küresel çapta gösterilen tepkinin Osmanlı Devleti ve Açe Darussalam Sultanlığı tarafından verildiğini görüyoruz. 16. yüzyılın başlarından itibaren Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde Osmanlıların, yüzyıl boyunca da Açe Darusselam Sultanlığı’nın Malaka Boğazı’nda Portekizlilere karşı verdiği mücadele, her ne kadar büyük zaferler şeklinde zuhur etmese de, uzun vadede Portekiz’in sadece Hint Okyanusu’nda değil, aynı zamanda, Avrupa’da da sonunu getirdi. Gerek doğu’da gerekse batı’da Portekizlilere karşı verilen mücadelede anahtar rol oynayan bölge ise Gücerat Sultanlığı oldu. Gücerat sadece askeri alanda değil, ticari ilişkiler bakımından da Açe ile Osmanlı arasında bir köprü vazifesi gördü. 
6. Osmanlı’nın Hint Okyanusu Politikasının Temelleri   
Osmanlı’nın Hint politikasının ne denli köklü ve bu coğrafyaya verdiği önemin ne kadar büyük olduğunu göstermesi açısından Açe Darusselam Sultanlığı ile kurulan ilişkilerden önceki döneme bakmakta fayda var. Böylece, gerek Osmanlı’nın bölgeye verdiği önem, gerekse de Açe Darusselam Sultanlığı’nın Türkler ve Osmanlılar hakkındaki kanaatlerinin de nasıl oluştuğunu anlamak mümkün olacaktır. 
Hint coğrafyası Türk tarihi açısından yabancı bir bölge değildir. Türkler, kadim doğu-batı ticaretinin Orta Asya bölümünde bulundukları gibi, zamanla Hint Okyanusu üzerinde gerçekleştirilen bu ticarette de rol almaya başladılar. Çeşitli Türk soylarının doğu’dan batı’ya göçleri de bu ticaret güzergâhı üzerinde, yani İran-Anadolu-Ortadoğu ve Avrupa istikametinde gerçekleşti. Osmanlı Devleti’ni kuran Oğuzlar Anadolu’ya gelirken, Timurların devamı olan bazı kollar Hint topraklarında kaldılar.  
Osmanlı Devleti’nin, 1517’de Memlüklü Devleti’ne son vermesinden çok önceleri Anadolu Türkleri ile Araplar arasındaki ticari faaliyetler nedeniyle Türklerin Hint Okyanusu’nun önemini anlamaya başladığı söylenebilir.
Osmanlı’nın Hint politikasının başlangıcı, daha 15. yüzyılın sonlarında Portekiz’in Hint Okyanusu’na açılması ve zamanla Hint Okyanusu’ndaki İslam ülkelerine ve bu ülkelerden Arabistan’a hacı taşıyan gemilere musallat olan Portekiz’e karşı mücadele Osmanlı’nın Avrupa ile arasında var olan kadim hesaplaşmasının bu sefer başka bir coğrafyada zuhur etmesine yol açtı. Denizci bir devlet olmayan Memlük Sultanlığı, Osmanlı’dan yardım talebinde bulunmasıyla Süveyş’te bir donanma teşkil edildi. Burada inşa edilecek gemilerin malzemelerinin yanı sıra, donanmada yer alacak askerler de Anadolu’dan gönderildi. Böylece Osmanlı’nın katkısıyla Anadolu Türk denizcilerinden oluşan Süveyş donanması kuruldu. Memlüklü Sultanlığı’nın Osmanlı’dan yardım istemesiyle başlayan süreç, Portekiz deniz gücüne karşı koyacak askeri yapılanmaya sahip olmayan bölgenin diğer devletlerinin talepleriyle devam etti.
II. Bayezıd dönemiyle başlayan bu mücadele, özellikle Yavuz Sultan Selim önemli bir gelişme gösterirken, 46 yıllık Kanuni iktidarında zaman zaman devletin önceliği haline gelecek şekilde önem kazandı. Böylece, Osmanlı’nın Hint suyolu üzerindeki önemli bağlantı noktalarından olan Süveyş’teki Müslümanların egemenliğindeki ticari faaliyeti koruma adına ilk girişimleri 16. yüzyıl başları gibi erken bir dönemde başladı.
Bu bağlamda, şu somut gelişmelerin gündeme geldiği görülmektedir.  
1502 yılından başlayarak gerek ticari yol, gerek Portekizlilerin Hint topraklarında egemenlik çabaları ve gerekse de hacıların güvenli bir şekilde kutsal topraklarda hac ibadetlerini gerçekleştirmelerine mani olan ulaşım meselesi nedeniyle Osmanlı, Hint Okyanusu ile yakından ilgilendi.0 Doğu-Batı ticaretinin kara bölümüne hâkim olan Osmanlı, aynı zamanda, Süveyş yoluyla Kızıldeniz üzerinden okyanustaki ticarete de müdahil olmayı arzuluyordu.  
Osmanlı Devleti’nin Hint coğrafyasıyla ilgisinin bir diğer vechesini Hindistan’daki Türk devletleri oluşturuyordu. 16. yüzyılda Anadolu’daki Osmanlı Devleti ile Hint topraklarındaki Türk Devletleri arasında gerçekleştirilen kara ticaretinin Türklerin tekelinde olmasına mani olan Safevi Devleti’ydi. Osmanlı, zaman zaman Hint topraklarındaki Türk unsurlarına destek veriyordu. Öyle ki, Hindistan’daki Müslüman Türk devletlerinde Osmanlı Türklerinden olan subaylar ve askerler görev alıyordu. Özellikle topçu birliklerinin tamamı Osmanlılardan müteşekkildi.* Hindistan’daki önemli devletlerden biri olan Gücerat’ta0 görev yapan meşhur Türk komutanı Melik Ayaz, Portekizlilere karşı Gücerat Yarımadası yakınlarındaki Diu Adası’nı tahkim ettiği gibi, 1509 yılı gibi çok erken bir dönemde Hüseyin Bey komutasındaki birlikler Diu açıklarında bir Portekiz donanmasını mağlup etti.
6.1. Osmanlı’nın Okyanus’taki Gelişmelere Verdiği Tepki  
Osmanlı Devleti, özellikle Moğol istilası ile büyük bir çöküş yaşayan İslam medeniyetinin temsilcisi olma vasfını yüklenerek, gerek Ortadoğu, gerek Kuzey Afrika ve gerekse Avrupa topraklarında önemli siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmelere yol açtı. Temelde bir kara devleti olan Osmanlı Devleti, özellikle Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinin ardından, gerek iç denizlerde gerekse de okyanus sularında varlığını ispat etmeye başladı ve giderek önemli bir deniz gücü haline geldi. Osmanlı donanmasının Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu’ndaki varlığı bunun en açık kanıtıdır. Osmanlı Devleti, özellikle Akdeniz’de Venedik, Ceneviz, Fransa ve Malta gibi Avrupa’nın önemli denizci milletlerine karşı tek başına mücadele verdiği gibi, Portekiz gibi Atlantik Okyanusu’na kıyısı olan ülkelerin dünya deniz yollarına hakim olma mücadeleleri karşısında tepki vermekte de gecikmedi. Bu bağlamda, 16. yüzyılda Hint Okyanusu’nda önce Portekiz, daha sonra da Hollanda ve İngiltere’ye karşı bir cephe oluşturduğunu ifade etmek gerekir.* Özellikle okyanustaki batılı güçlerin egemenlik mücadelesinde, gerek kendi coğrafyasını, gerek Hint Okyanusu civarındaki İslam sultanlıklarını ve gerekse de Hac yolunu ve kutsal toprakların güvenliğini sağlama adına Süveyş, Cidde, Basra, Moha ve Aden’de donanma bulundurmaya başladı.
6.1.4. Diu Seferi ve Portekizlilerin Barış Teklifi 
1538 yılı seferi öncesinde0 Portekizlilerin, Osmanlılarla anlaşma çabaları olumlu sonuç vermediği görülür. Gücerat Sultanı Bahadır Şah’ın yardım talebi üzerine0 Hadım Süleyman Paşa’nın gerçekleştirdiği 1538’deki Diu Seferi0, Portekiz’i sarsmış olsa da, gerekli başarı elde edilemediği gibi, bölgeye büyük çaplı bir diğer girişimde yapılamadı. Portekiz, Osmanlı’nın bir diğer seferde bulunması ihtimaline karşı Kızıldeniz’de karşı harekâta girişerek Süveyş’i almaya kalkıştı.
1538 Diu Seferi’ni takiben, Osmanlı Devleti’nin Hint Okyanusu’na bir deniz filosu göndereceğini haber alan ve Avrupa’dan tanıdığı Osmanlılar ile Hint denizlerinde mücadele vermekten çekindiği için Portekiz Kralı 1541 yılında Osmanlı’ya barış teklifinde bulundu. Bu konuda her iki taraf arasında ne gibi gelişmeler yaşandığı konusunda hiçbir bilgi bulunmamakla birlikte, Osmanlı Devleti’nin, Portekiz’in barış teklifini reddettiği anlaşılıyor.
Hindistan kıyılarındaki Portekiz güçlerini hedef alan 1538 Diu Seferi’ni müteakip0, Osmanlı Kızıldeniz’de ve civarında egemenliği tam anlamıyla ele geçirdiyse de, Osmanlı’nın doğu Avrupa’daki gelişmelerden nefes almaya fırsat bulur bulmaz Hindistan meselesine yoğunlaşacağını ve böylece egemenliklerini kaybedeceklerini bilen Portekizliler, Diu benzeri bir seferin tekrarlanmaması amacıyla 1540-41 yıllarında Kızıldeniz’e baskınlar düzenlemekten geri kalmadılar.
Portekiz tehdidine rağmen, Osmanlı’nın güttüğü bu politakının bir sonucu olarak, Güneydoğu Asya’nın siyasi, askeri ve ekonomik anlamda önemli bir gücü olarak ortaya çıkmaya başlayan Açe Darusselam Sultanlığı ile Ortadoğu arasındaki ticari faaliyet artmaya başladı. 1550’li yıllardan başlayarak 16. yüzyılın büyük bir bölümünde, Açe gemileri Uzakdoğu ürünlerini Ortadoğu’ya ulaştırma başarısı gösterdi. Ortadoğu’dan Avrupa pazarına dağılan biber, Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu biberin yarısını karşılıyordu. Ayrıca, zamanla ipek üretimi de önemli bir ticaret metaı haline geldi.
16. yüzyıl ortalarında baharat ticaretinin yeniden artış göstermesi dikkate alındığında, Osmanlı’nın Hint Okyanusu’ndaki askeri girişiminin başarılı olduğunu söylemek mümkün.0 Bu gelişme Müslüman tüccarların ve Açe Darusselam Sultanlığı’nın da aralarında bulunduğu bölge ülkelerinin bu ticaretten kazançlı çıktığını gösterdiği gibi, Portekizliler için de ne denli bir kayıp olduğunu daha sonraki gelişmeler ortaya koyacaktır.  
6.1.5. 1550’li Yıllar 
Osmanlı’nın Hint Okyanusu’ndaki gelişmelere ne denli duyarlığı olduğunun diğer göstergeleri yüzyıl ortalarına doğru ortaya çıkmaya başladı. Bir kez daha Hint meselesiyle ilgilenmeye başlayan Osmanlı, 1546 yılında Basra’yı alarak burada 15 gemilik bir donanma teşkil etti ve Hürmüz Boğazı kontrol altına aldı.0 Ayas Paşa komutasındaki Osmanlı güçleri, 26 Aralık 1546’da Basra’yı ele geçirdikten hemen sonra, 1547 yılında Basra’ya, Beylerbeyilik statüsü verildi. 
Osmanlı’nın yetiştirdiği en önemli denizcilerinden biri olan ve çizdiği dünya haritası ile dünya denizcilik tarihine adını yazdıran Piri Reis’i 1551 yılında Hint Amiralliği’ne atandı.0 İlk defa Hadım Süleyman Paşa tarafından ele geçirilen, ancak daha sonra Portekizlilerce geri alınan Aden’i yeniden Osmanlı topraklarına katmak suretiyle Hint Okyanusu’ndaki ilk başarısını gösterdi. Bunun ardından, 1552 yılı Nisan ayında Portekizlilerin 40 yıl önce ele geçirdikleri Hürmüz’ü 30 gemilik bir kuvvetle, bir ay süreyle hem karadan hem de denizden kuşatan Piri Reis, şehri almayı başaramadı ve Basra’ya geri dönmek zorunda kaldı.
Portekiz güçlerine kayıp verdirilmesine rağmen, zafer elde edilemedi. Donanmanın tamiri için Basra’ya geçen Piri Reis burada görevli olan Kubat Paşa’dan gerekli yardımı göremeyince, üç gemi ile Süveyş’e dönmeye karar verdi. Yolda 70 gemilik Portekiz güçleriyle karşılaştı, bir gemisi Bahreyn açıklarında batırıldı, ancak iki gemiyle Süveyş’e döndü. Piri Reis, İstanbul’a dönüşünde, Padişah’ın kızgınlığını gidermek amacıyla elde ettiği ganimetin bir bölümünü götürdüyse de, emirlere muhalefet, emanet edilen donanmanın bozguna uğraması ve Osmanlı’nın prestij kaybına uğraması nedeniyle bu sefer başarısız kabul edildi. Bunun sonucu olarak Kanuni, Piri Reis’in idamına karar verdi Piri Reis’in yerini alan Murat Reis de, Hürmüz Körfezi’nde Portekizliler karşısında 1552 yılında benzer bir başarısızlıkla karşılaştı.  
Bu dönemde Halep’te bulunan Kanuni, Hint kaptanlığına yanında bulunan Seydi Ali Reis’i atadı. Seydi Ali Reis, Halep’ten 7 Aralık 1553 tarihinde yola çıkarak Basra’ya geçti (3 Şubat 1554). 15 gemi ile Hürmüz’e açılan Seydi Ali Reis, karşısına çıkan Portekiz güçleri karşısında altı gemisini kaybetti.0 Portekiz güçleri ve kötü hava koşulları nedeniyle Hint denizinde dolaşmak zounda kaldıktan sonra Gücerat’ta karaya çıktı. Donanmayı ve topları buradaki Müslüman yönetimine devrederek uzun bir süre devam edecek karayolu yolculuğu ile İstanbul’a döndü.0 Seydi Ali Reis’in Hint Okyanusu seferi Osmanlı Hint deniz tarihinde Portekizlilerle gerçekleştirdiği en ciddi mücadele kabul edilir.  
7. Portekiz’in Bölgedeki Varlığı ve Sonuçları  
Temel politikası ticarette tekel kurmak, askeri üstünlük sağlamak ve Hıristiyanlığı empoze etmek olan Portekizlilerin gerçekleştirmeyi istedikleri bu hedefler, yüzyıllardır bölgede barış içerisinde ticari faaliyette bulunan bölge halkları üzerinde büyük bir endişe ve kaygıya yol açtı. Portekizliler bölgede sömürgeci politikasının bir uzantısı olarak, bölgedeki İslam sultanlıkları arasındaki çekişme ve düşmanlıkları kullanmak suretiyle birtakım ittifaklar tesis etme başarısı gösterdi. Bu süreçte özellikle, Malaka şehir devletinin mirasçısı iddiasıyla ortaya çıkan Cohor Sultanlığı ile Portekiz’e karşı Sumatra Adası’nın kuzeyinde kurulan Açe Darusselam Sultanlığı arasındaki siyasi ve ticari temele dayalı anlaşmazlıkların önemli bir rolü oldu.
Portekizlilere karşı verilen mücadelenin temel nedenlerinden biri Portekiz’in yukarıda zikredilen emperyalist tutumundan kaynaklanıyordu. Portekizlilerin bölgeye gelmeden önce: 
a)Hindu-Budist krallıkları ve İslam sultanlıklarına ait liman şehirlerinde uluslararası ticaret barış içerisinde devam ettiriliyordu.
b)Yabancı tüccarlar gerek kendi aralarında gerek yerli halkla etkileşim içerisindeydiler. Bu nedenle söz konusu liman şehirleri sadece ticari faaliyetin değil, sosyal ve kültürel etkileşimin de üst düzeyde seyrettiği mekânlardı.
c)Portekizlilerin 150 yıl boyunca bölgede kalmaları akkültürasyon sürecine yol açtı. Bölge halklarından bazıları bu akkültürasyon sürecine yoğun olarak muhatap oldular. Gerek dil, gerek din bakımından özellikle Flores’den Timor’a, Molukkas’dan Lesser Sunda Adaları’na kadar olan bölgede yayılma gösterdi.
8. Portekiz Deniz İmparatorluğu’nun Çöküşü  
Büyük hedeflerle doğu sularına açılan Portekizlilerin arzu ettikleri başarıyı sağladıklarını söylemek güç. Bunun gerek Avrupa’daki gelişmeler, gerekse Hint Okyanusu’nu çevreleyen coğrafyadaki İslam devletlerinin ve bu devletlerle ilişki kuran Osmanlı Devleti’nin verdiği mücadele ile yakından ilişkisi vardır. 16. yüzyıl başlarında Malaka Boğazı çevresinde hâkimiyet kurma çalışmaları Sumatra Adası’nda Açe Devleti’nin verdiği mücadele ile akamete uğradı. İlk etapta Pasai’de tutunmaya çalışan Portekiz, daha sonra Cava, Banten ve doğu-batı ticaretinin aktarma noktası olan Kızıldeniz girişinde tutunmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Portekiz’in varlığı temelde Hindistan’da Goa ve Diu ile Malaka şehir devletiyle Hint Okyanusu’nda doğal sınırlarına erişti.
Doğu’nun zenginliğinin keşfedilmesinde İspanya ile birlikte öncü rol oynayan Portekiz, 1509 yılında başladı bu serüvende o dönem Avrupa’sında hayal edilemeyecek gelirler elde etti. Ancak bir süre sonra, diğer Avrupalı güçlerin bu ekonomik gücü paylaşma yarışına girmesiyle Portekiz’in ekonomik ve siyasi gücünde gerileme görülmeye başladı.