13 Kasım 2013 Çarşamba

Haddinizi bilin. Yalakalığın sonu ayakçılıktır

Haddinizi bilin. Yalakalığın sonu ayakçılıktır
Polemik yazıları hiç tarzım değil, ama bu bir polemik değil, o yüzden yazma ihtiyacı duydum.
Ünlü tarihçi H.Karr (Tarih Nedir diye bir kitabı yayınlandı Türkçe’de) der ki, “tarihin alternatifi yoktur. Eğer Sezar Rubikon ırmağını atla geçmeye çalışırken düşüp boğulsaydı, tarih nasıl olurdu?” Bunun cevabı yoktur.
“Olmasaydı da olurduk” ilanının temelinde aslında bu yatıyor. Geriye dönüp tarihi canlandıracak ve Sakarya Meydan Muharebesi’nde yenilseydik ne olacaktı diyecek halimiz yok.
Akit gazetesinin sırtını Sancaktar holdinge dayayıp bunu tam sayfa ilan vermesinin en büyük nedeni, Vahdettin’e olan “Stockholm Sendromu”dur. Hayranlık öylesine büyük boyutlardadır ki, genç kızlarımızdan bazıları televizyonlara çıkıp, “İngilizler işgal etseydi keşke, İngilizceyi su gibi konuşurduk” diyebilecek kadar karakter değiştirmiş, hırpalamıştır.
İspanya Franko’ya karşı iç savaş verdiğinde, yurtseverler Guernica’ya sığınıyorlardı. Guernica halkı yurtseverleri reddetmemişti, ama faşizmin başına indireceği bombalardan korktuğu için, bir an önce kenti terk etmelerini de istiyordu. Çocukları için istiyordu. Bütün gidiş ve geliş yolları tıkanan yurtseverler ise çan sesiyle Franko askerleri arasında sıkışmış kalmıştı.
Guernica hazin bir öyküdür. Tüm devrimcilerin, dünyayı kapitalizme rağmen, para gücüne rağmen değiştirebileceğine inanan insanların öyküsüdür.
Mesele Türkiye’nin kocaman bir Guernica tablosuna dönüşmesi.
Neyzen Teyfik’i “tek” geçiyorum, onun dizeleriyle bu aklını kaybetmişlere cevap verme şansınız yok. Bilimsel ya da toplumsal argümanlarlar ise onlar için asla birer kanıt veya savunma değildir.
Geriye, onların bildiği dilden söz etmek gerekiyor. Okurlar mı, okumazlar mı, bilinmez ama cevap veremeyecekleri kesin.
Dünyada iki ülke vardır biri Türkiye diğeri Bolivya… İkisi de kurucusuyla anılır. Simon Bolivar işgalci İspanyollara karşı bağımsızlık savaşı vermiştir, Atatürk de işgalci Avrupa ülkelerine. Simon Bolivar hayalindeki Büyük Bolivya’yı kuramamıştır ama Bolivya hala yaşamaktadır, Atatatürk ise Büyük Türkiye diye yola çıkmamış, bize dünyanın en verimli topraklarını armağan etmiştir. Bunu reddetmek “yetmez ama evet”çilerin, “Akit”adıyla yayımlanan gazetelerin işidir.
Olmasaydı olur muyduk? Elbette olurduk. Elbette bir anadan doğar ve yaşardık. İşgal altında da olsa, yaşadığımız toprakları savunurduk. Irak’taki Barzani, Talabani hükümranlığında bir ülke olurduk. Banka hesapları şişkin, ülkesi fakir bir devşirme sosyalist olurduk.
Gerçekten olmasaydı da olurduk. Bir şekilde mutlaka dünyaya gelirdik ve yaşardık. Bağımsızlık mı, o da aklın sınırları içinde olurdu.
Olurduk, ama “olmasaydı da olurduk” diyemezdik.
Haddinizi bilin. Yalakalığın sonu ayakçılıktır.
İbrik taşımayın, çocuklarınıza anlatacak hikayeleriniz olsun.
Mümtaz İdil
Odatv.com
Halkın Ordusu Yürüyor...

Ne demişti dünyalılara Bush, İkiz kuleler havaya uçurulduğunda, bu savaş iyiler’le kötüler’in savaşı.Ya bizdensiniz ya şeytanlardan.
İkiz kuleleri çarparak çökerten uçakların görüntüsü hafızalardadır. Birkaç dakika sonra ikiz kulelerin çelik çöplüğünden yükselen duman ve toz bulutunu hatırlayın.
Helsinki'de Erdoğan’ın basın toplantısı işte bu dehşetli saldırının intikamının alındığını gösteren toz
suz dumansız görüntülerdi.
New York’taki ikiz kuleler batı kapitalizminin gücünü servetini sembolize ediyordu. Bizim ülkemizin gücünü servetini ise Karşıdevrimci-gerici saldırılar başlayana kadar yerli milli kurumları, madenleri, toprakları, Atatürk Devrimleri’nin getirdiği çağdaş kurumlar ve modern görüşler temsil ediyordu. Erdoğan’ın önce Akp grup toplantısında daha sonra Helsinki de katıldığı iş forumunda yaptığı kızlı erkekli evler; gayri ahlaki unsurlar konuşması Bush’un ilan ettiği savaşın ilk muharebesinin kazanıldığını dosta düşmana ilan etti, kutladı.

Bu sahne mutlak bir dehşet gibi gelmesin, artık gerçek!
El Kaide İkiz kuleleri uçaklarla vurmuştu, AKP ise kinine sahip çıkan ‘’dindar nesli’’, yandaş gazeteleri, yandaş televizyon kanallarını, yazıp söyledikleriyle terör saçan; her durumda kayıtsız şartsız iktidara biat etmiş liberal-gerici ‘’yazarlarını’’ kullandı. 
Basın susturulmuş, üniversiteler gericiliğin merkezi haline getirilmiş, toplum; İslamcı faşizmin karanlık ağları tarafından örülmüş, emniyeti ve yargısı ve ordusu ve bilcümle bütün işe yarar kurum ve sahaları sonuna kadar ‘’millete hizmet yolunda’’ ‘’ileri demokrasi’’ için işgal edilmiş, altında kefensiz yatan şehitleri olan toprakları ecnebi sermayesine satılmışken yani RTE hazretleri ve şükerası için işler tıkırındayken dahi bir şeylerden huylanıyor Hz.Başbakan efendimiz.

İnsan hür doğar, ama faşizm onu her yerde zincire vurmuştur. 
Gezi parkı gösterilerinin şiddetli muhalefeti altında kalmaktan, devlet aygıtlarını sonuna kadar kullanarak, kendi halkına savaş açarak kurtulan AKP iktidarı için son pek yakın. Herşeyi bilen adam hazretlerinin despot yönetimine karşı; demokrasiyi, insan haklarını, hukuk devletini ve bir arada yaşamanın olmazsa olmazı laikliği savunmak için:

Yürümek iyiye, haklıya, doğruya
dövüşmek yolunda iyinin, haklının, doğrunun
zaptetmek iyiyi, haklıyı, doğruyu...


Baran Karaman
ÖRGÜTLÜ DEMOKRATİK SAVAŞ

Kemalist devlet aygıtının yıkıntıları arasından filizlenip yükselen modern İslamcı Burjuva İktidarı siyasal ve sınıfsal karşıtlıkları ortadan kaldırmamıştır. Amerikancı yönelimin yeni hali olarak Faşist İslamcı Burjuva İktidarı AKP; eski sorunların üzerine yeni sorunlar, eski baskı koşullarının yerine yeni baskı koşulları, eski mücadele yöntemlerinin yerine de ''ileri akp demokrasisi''nden başka bir şey getirmemiştir.

Bununla birlikte dönemimizin, gerici-islamcı burjuva döneminin ayırt edici bir özelliği vardır: Siyasi karşıtlıkları yalınlaştırmıştır. Bütünüyle Türkiye iki büyük sınıfa, yani gerici-islamcı burjuvazi ve din satarak sömürdüğü kitleler ile seküler, emekten ve eşitlikten yana devrimci kitleler.

Dönemimizin şartları ne olursa olsun; işçi sınıfının emeğini ve hakkını sömürerek, devrimcilere baskı uygulayarak ve lümpen kitlelerin hassasiyetlerini ticarete dönüştürerek iktidarda kalabileceğini sanan gerici iktidar için artık beklenen son istikbalden bize el sallamaktadır.

Toplumların öz erklerini ve iradelerini devrettikleri; demokratik olduğuna inanılan kurumlar faşizmin eline geçmişse eğer kurtuluş için tek yol örgütlenmektir.

Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez.

Bu nedenledir ki siyasal ve sınıfsal karşıtlıkların en yalınlaştığı, burjuva kültürünün halkın ''emekten ve haktan yana'' öz kültürünün yerine geçtiği, sömürünün arttığı ve bireyin üretkenliğinin gerici çıkarlar için tüketildiği dönemlerde örgütlü demokratik savaş her şeyin önünde ve ilerisinde şaşmaz ve yenilmez bir metottur!


Baran Karaman