IV. HAÇLI SEFERİ'NDE İSTANBUL
IV. Haçlı Seferi'nde yapılanları değerli
tarihçi, gazeteci-yazar Murat Bardakçı, 25 Eylül 2005 tarihli Hürriyet
gazetesinde şöyle ,aktarıyor:

"Haçlı Seferleri başlayalı neredeyse
bir asır olmuş, Ortadoğu'nun altı üstüne gelmiş ve Selahaddin-i Eyyubi'nin
1189'da Kudüs'ü fethetmesi üzerine Hıristiyan Dünyası şaşkın düşmüştü.
1200'lerin başında, zamanın Papa'sı III. Innocentus'un teşvikiyle yeni
bir Haçlı ordusu toplandı, IV. Haçlı Seferi'ne girişildi ve askerler
Venedik gemileriyle İstanbul civarına taşındılar, önceden yapılan planlara
göre burada kalmayacak ve Kudüs'ü kurtarmak için hemen yola koyulacaklardı."

GİTMEYE ÜŞENDİLER
"Ama, işler Papa'nın ve Hıristiyan
Dünyası'nı galeyana getirenlerin beklediği şekilde olmadı; Bizans'ın
yani İstanbul'un zenginliği o zamanın fakir Avrupası'nın dört bir yanından
toparlanmış olan askerlerin gözlerini kamaştırdı ve Kudüs yerine Bizans'ı
almayı tercih ettiler! Taht mücadeleleri yüzünden zaten bitkin düşmüş
halde bulunan Bizans saldırılara dayanamadı, 1204'ün 12 Temmuz günü
Haçlı ordusunun eline geçti, İstanbul'da yarım asır boyunca devam edecek
olan bir Latin hakimiyeti kuruldu ve şehir, tarihin en büyük yağmalarından
birine sahne oldu.

Haçlılar, işe evleri yağmalamakla başladılar. Yağmaya şahit olan Villehardouinli
Geoffrey isimli tarihçi, “Askerler elbiselerinin üzerine işlenmiş olan
haçın manasını unuttular, kasaplığa ve kundakçılığa giriştiler. Evler
ateşe verildi, saraylarla resmi binalar tamamen soyuldu. Erkekler öldürüldü,
kadınlar tecavüze uğradı, en kıymetsiz eşyalar, hatta köylülerin gömlekleri
bile yağmalandı” diye yazacaktı.
"Binaların soyulup soğana
çevrilmesinden sonra, sıra zamanın en büyük mabedi olan Ayasofya'ya
geldi ve Ayasofya sadece yağmalanmakla kalmadı, tam bir rezalete sahne
oldu. Askerler kiliseye katırlarla ve Fransız bir fahişeyle girdiler.
Katırlar yağmalanacak kutsal eşyalar, fahişe de içeride yapılacak alem
içindi."
SÜTUNLARI KIRDILAR

"Yağma, sadece birkaç dakika
sürdü, işe duvarlardaki kaplamalardan başlandı, Hazreti İsa'nın havarileriyle
Hazreti Meryem'e ait olduğuna inanılan eşyalar, mesela İsa'nın çarmıha
gerilmesinde kullanıldığı söylenen kutsal çivilerden biri ile peygamberin
başına takılan dikenli taç, altın ve gümüş haçlar ve kıymetli madenlerden
yapılmış ne varsa katırlara yüklendi. Kilisede bir taraflara saklanmış
olan rahiplerin karınları deşilirken, rahibeler tecavüze uğradı.
Talana yetişemeyen Katolik askerler ise Ayasofya'nın şifalı olduğu,
böbrek ve göğüs ağrılarına iyi geldiği söylenen sütunlarından parçalar
kopartmaya giriştiler. Yüklenen eşyaların ağırlığı altında hareket
edemez hale gelip oldukları yere yıkılan katırlar da kılıçlarla parça
parça edildi.

"Kilisede ne var ne yok götürüldükten sonra, sıra eğlenceye geldi ve Papa'nın askerlerinin beraberindeki Fransız fahişe, Ortodoks Patriği'nin birkaç gün öncesine kadar vaaz verdiği kürsüye çıkıp açık saçık şarkılar okumaya ve müstehcen bir raksa başladı. Askerler, o sırada fıçılar dolusu şarabı içmekle meşguldüler. Bizanslı tarihçiler yağmadan ziyade bu saygısızlığa içerleyecekler ve bu tarihçilerden biri olan Niketas, daha sonra “Kudüs'teki Kutsal Mezar’ın intikamını almak bahanesi ile harekete geçenler altın ve gümüş uğruna haçın üzerinde tepinmekten çekinmediler,” diye yazacaktı.
"İstanbul, bu yağmadan sonra Bizans'ın yerini alan Latin İmparatorluğu’nun başkenti oldu ve şehrin üzerine çöken kâbus tam 57 sene devam etti. Bizans İmparatoru VIII. Mihail Paleolog, İstanbul'u 1261'de geri aldığı zaman baştan aşağı yağmalanmış bir şehirle karşılaştı. Haçlılar her şeyi toparlayıp götürmüş, İtalya'da ve Fransa'da fahiş fiyatlarla satmışlardı."
ÇOĞU VATİKAN'DA
"Yağmalanan eşyaların bir
kısmı zaman içinde kaybolurken, bir kısmı da Vatikan'da ve diğer büyük
dini merkezlerde koruma altına alındı. Hipodrom'daki heykeller, azizlerin
kemikleri, Hazreti İsa’ya ait olduğuna inanılan ve bugün Torino'da
olan heykel ile Venedik'teki San Marko Meydanı’ndaki kilisede muhafaza
edilen dört adet at heykeli de gidenler arasındaydı. Bizanslılar, 1204'teki
bu felaketi hiç unutmayacaklar ve sonraki asırlardaki Türk ilerleyişi
karşısında Katolik dünyasından yardım istemek yerine Ayasofya'da kardinal
külahını görmektense, Müslüman sarığını tercih ederiz, diyeceklerdi."

İşte tam bu noktada, Anadolu'yu denetleyen Bizans İmparatorluğu'nun
güçsüzleşmesi ve bu güçsüzleşmenin Müslüman Türklerin işine yaraması
gerçeği ortaya çıkar: Anadolu'daki Müslüman Türk ilerlemesini durdurmak
ve kutsal yerleri yani Doğu Akdeniz'i düşmanlarının elinden almak için
düzenlenen Haçlı Seferleri, IV. Sefer'de, Bizans imparatorluğunu çökerterek,
Anadolu üzerindeki merkezi Ortodoks Hıristiyan denetimini zayıflatır
ve Müslüman Türklerin ilerlemesine yardımcı olur. Böylece, Hıristiyanlık
içindeki mezhep kavgaları, din adına yapılan bir savaşta tam tersi bir
sonuç vermiş ve Müslüman Türklerin gelişmesini desteklemiştir.
Dikkat edilirse XIII. yüzyıl, Osmanlı Beyliği'nin de kuruluş yüzyılıdır. Resmi olarak kuruluş yılı 1299 kabul edilen Osmanlı Beyliği, Anadolu'da Katolik Latin ordularının düzenlediği IV. Haçlı Seferleri'yle güçsüzleştirilen Bizans topraklarındaki kazanımlarla tarih sahnesine
çıkmıştır.
Dikkat edilirse XIII. yüzyıl, Osmanlı Beyliği'nin de kuruluş yüzyılıdır. Resmi olarak kuruluş yılı 1299 kabul edilen Osmanlı Beyliği, Anadolu'da Katolik Latin ordularının düzenlediği IV. Haçlı Seferleri'yle güçsüzleştirilen Bizans topraklarındaki kazanımlarla tarih sahnesine
çıkmıştır.
Kaynak:Emre KONGAR Tarihimizle Yüzleşmek S:35-38
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder